Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10017 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2371 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 1. TÜKETİCİ MAHKEMESİTARİHİ : 06/06/2013NUMARASI : 2012/1216-2013/693Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı borçlu aleyhine enerji tüketim bedeli nedeniyle tahakkuk ettirilen bedelin tahsili için hakkında yürütülen Bakırköy 10. İcra Müdürlüğünün 2009/17529 Esas sayılı takip dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.Davalı, abone sözleşmesi altındaki imzanın kendisine ait olmadığını belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, sözleşme altındaki imzanın davalıya ait olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı yargılama aşamasında davalının abone olarak göründüğü 02.04.2008 tarihli sözleşmeyi sunmuş, davalının imza inkarında bulunması üzerine yapılan bilirkişi incelemesinde sözleşme altındaki imzanın davalıya ait olmadığı anlaşılmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki sözleşme altındaki imza davalıya ait olmasa dahi davalının fiili kullanıcı olması halinde davalı tahakkuk eden elektrik borcunudan sorumludur. Nitekim davacı bilirkişi raporuna karşı beyan da bulunurken aboneliğin bulunduğu yerin davalı tarafından kullanıldığını belirtmiştir. Ne varki bu husus mahkemece araştırılmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Mahkemece az yukarıda açıklanan nedenler gözetilerek; aboneliğin kurulu olduğu yerin davalıya ait olup olmadığı, davalının fiilen elektrik kullanıp kullanmadığının tespiti zımnında davacıdan delilleri sorulup alınarak ve davalıdan da var ise karşı delilleri alınmak ve gerekirse mahallinde keşif yapılmak suretiyle davalının aboneliğin tesis edildiği yerde fiili kullanıcı olup olmadığının tespit edilmesi ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Bundan ayrı olarak ta; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak; grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması; bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özellikleri tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır (HGK.nun 06.6.2001 tarih ve 2001/12-466 E.- 2001/483 K. sayılı kararı). İmza incelemesinde, öncelikle abone sözleşmesinin düzenlenme tarihinden öncesine ilişkin olarak ilgilinin uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, düzenleme tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Sözleşme tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde ve mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celp edilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.Somut olayda, takip dayanağı abone sözleşmesine yakın tarihli belgelerin mukayeseye esas alınmadığı görülmektedir. Bu durumda hükme esas alınan bilirkişi raporunun, yukarıda yapılan açıklamalara ve ilkelere uygun olarak düzenlenmediği, dolayısıyla hüküm kurmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.O halde mahkemece yapılması gereken iş, yukarıda açıklanan yöntem ve ilkelere uygun olarak imza örneklerinin getirtilmesi ile bilirkişiden yeni bir rapor alarak oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir. Eksik incelemeye ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesisi isabetsizdir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.