Dosya incelenerek gereği düşünüldü:Anayasanın 22. maddesi uyarınca; herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunda belirtilen nedenlerle ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Anayasanın 38/6. maddesinde de “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” denilmektedir.Anayasanın 90/son maddesi uyarınca iç hukuk mevzuatımızdan sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi uyarınca, herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir. Diğer taraftan, Sözleşme'nin 8. maddesinde güvenceye alınan özel hayat ve haberleşme hürriyetine ilişkin kişi haklarına aykırı şekilde elde edilen delilin soruşturma veya kovuşturmada kullanılması, sözleşmenin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal edebilecektir.Yürütülen bir suç soruşturması veya kovuşturması dolayısıyla telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbiri 5271 CMK'nın 135. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde uyarınca; suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, suç tarihi itibariyle hakim veya gecikmesinde sakınca olan halde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Aynı maddenin 8. fıkrasında, dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin ancak, bu fıkrada katalog şeklinde sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği belirtilmiş, 9. fıkrada ise, maddede belirtilen usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemeyeceği ve kayda alamayacağı hükme bağlanmıştır.Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yürütülmekte olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan, ancak başka bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek şekildeki “tesadüfen elde edilen deliller” 5271 sayılı CMK'nın 135/8. maddesinde düzenlenen katalog kapsamındaki suçlara ilişkin ise, soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılabilmektedir. Buna karşın 5237 sayılı CMK’nın 138/2. maddesinin açıklığı karşısında katalog kapsamında yer almayan suçlara ilişkin kayıtların delil olarak kullanılması mümkün değildir. Kanunda, kişiler arasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi yalnızca belirli ağırlıktaki suç tipleri bakımından meşru kabul edilmiş, bunlar dışındaki suçlar yönünden ise özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasına ilişkin yarar üstün tutulmuştur. İncelenen dosyada; sanıklar hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca örgüt kurma suçundan yapılan soruşturmada, Konya Sulh Ceza Mahkemesince sanıklar hakkında iletişimin tespiti karar verildiği, sanıkların, katalog kapsamındaki suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan haklarında iletişimin denetlenmesi kararı uygulanması sırasında sanıkların hırsızlık suçunu işledikleri kabul edilerek mahkumiyetlerine hükmolunmuş ise de, yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, suç tarihi itibariyle hırsızlık suçunun 5271 sayılı CMK'nın 135/8. maddesi kapsamında bulunmaması nedeniyle anılan dinleme kayıtlarının aynı Kanun'un 138/2. maddesi gereğince bu suçun delili olarak kullanılamayacağı, kaldı ki görüşmelerin sanık H.. E.. ile temyiz dışı sanık Ş.. E.. ve evrakı tefrik edilen Ö...E... arasında geçtiği, yine görüşmelerde sanık H..'nın hayvanları almaya çalışırken bir bayanın silahla/çifteyle tüm köyü ayağa kaldırdığını belirttiği, ancak müştekinin alınan ifadesinde bu olaylardan bahsetmediği gibi, hayvanlarının bulunduğu ahırın kapısının tahta olması nedeniyle bu tahta kapıyı zorlayıp çıkmış olabileceklerini düşündüğünü; yargılama aşamasında da suç faillerini görmediğini beyan ettiği; her ne kadar M.. G..'in soruşturma aşamasında alınan beyanında, hayvan çalarken hayvan sahibi kadının elinde tüfekle kendilerini görünce hayvanları çalamadan kaçtıklarını beyan etmiş ise de hemen öncesinde, M. ile birlikte Kulu'ya geldiğini ... kardeşler ile buluştuğunu, kendisine burada beklemesini bir yere gidip geleceklerini beyan ederek M...Ş.. ve Hakkı'nın birlikte gittiklerini beyan ettiğinin anlaşılması karşısında; sanıkların atılı suçları işlemedikleri yönündeki savunmalarının aksine başkaca delil de bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmolunması, Kabule göre de;Suç tarihinde yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre 5237 sayılı TCK'nın 142/2-g maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için eylemin, barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında gerçekleştirilmesi gerektiği; konut ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleşen eylemin ise aynı Kanun'un 142/1-b maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı gözetilerek; hırsızlık eyleminin ne şekilde işlendiği ve gerçekleştiği yerin bağımsız hayvan barınağı ya da konut eklentisi niteliğinde bir yer olup olmadığı hususu, mahallinde keşif ve gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenip, dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte değerlendirilerek, duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanıp, sonucuna göre suçun niteliğinin belirlenmesi gerekirken, eksik araştırmayla yazılı biçimde sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesine göre hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 21/12/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.