Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11395 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 11615 - Esas Yıl 2014





Tebliğname No : 2 - 2013/23797MAHKEMESİ : Aksaray 2. Asliye Ceza MahkemesiTARİHİ : 08/10/2012NUMARASI : 2012/366 (E) ve 2012/1123 (K)Suç : HırsızlıkDosya incelenerek gereği düşünüldü: Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır. Somut olayda; sanıkların Somali'ye özürlü ve yoksul çocuklara yardım topladıklarını, bu sebeple çeyizlik eşyalar sattıklarını söyledikleri katılanın, almak istemediğini söyleyince sanıkların bir bardak su istemeleri üzerine içeriden suyu getirdiğinde sanıkların katılana, eşinin yakın zamanda başına bir hal gelmiş olduğunu ve akşama eve tabutla geleceğini, kendisinin ve eşinin üzerinde büyü olduğunu, bunu çözmek için iki kat elbise getirmesini istedikleri, katılan içeriye girdiğinde peşinden içeriye girdikleri, katılanın sanıkların eve girmelerinde yanlarındaki komşularına güvenerek bir sakınca görmediği, sanıkların evin giriş koridorunda oturdukları, katılan eşinin elbiselerini getirdikten sonra, eşinin çorabı içerisine altın takı koyarak getirmesini istedikleri, katılanın ilk başta çorapları boş getirdiği, fakat sanık Burcu'nun "sen bana inanmıyor musun, altın koy da getir, yoksa eşinin akşama tabutu gelecek" diye söylediği, katılanın da bunun üzerine altınlarını önce eşinin çorabı içerisine, onu da istenildiği şekilde beyaz bir tülbente sararak içerisine elbise koymuş olduğu bohça içerisine koyup bohçayı bağladığı ve sanık Burcu'nun önüne koyduğu, ardından sanık Burcu'nun "bu bohçayı al ve karanlık bir odaya götür, 24 saat sonra aç, eşin ölmeyecek" dediği, katılan bohçayı alarak yatak odasına götürdüğü sırada arkasından gelerek yatak odasına girmeden, elinde bulunan suyu okuyarak etrafa serptiği, kapı girişinde bulunan seccadeyi aldığı, bilahare sanıkların katılandan bir tane kuru soğan istedikleri, daha sonra soğanı da alarak hep birlikte kapının önüne indikleri, sanık Burcu'nun elindeki soğanı uzak bir yere attığı ve katılana koşarak soğanı almasını, eğer yakalayamazsa eşinin öleceğini söylediği, katılanın soğanın olduğu yere doğru koşması üzerine sanıkların da ters istikamete doğru koşarak bir otomobile binerek uzaklaştıkları, katılanın eve döndükten sonra suça konu altınları yerinde bulamadığı, bu şekilde sanıkların hileli söz ve davranışlarla dini duygularını istismar ettiği katılandan haksız menfaat sağladıkları anlaşılmakla; sanıkların eyleminin bu niteliği itibariyle TCK'nın 158/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekebileceği ve bu suçla ilgili davaya bakma ve delilleri değerlendirme görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla esasa ilişkin yazılı şekilde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 1412 sayılı CMUK'nın 326. maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 03/06/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.