Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10288 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 11615 - Esas Yıl 2016
Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler ... ve ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29/05/2014 tarihli ve 2014/68883 soruşturma, 2014/40232 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik müşteki tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 08/09/2014 tarihli ve 2014/1600 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 29/09/2015 gün ve 34-13025-2014-19379/62198 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12/10/2015 gün ve 2015/333557 sayılı yazısıyla dairemize gönderilmekle okundu.Kanun yararına bozma isteminde;5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, dosya kapsamına göre, suça konu 25/03/2011 keşide tarihli, 17.000,00 Türk lirası bedelli şüpheli ...’ye ait çek hesabına ait çekin şüpheli ... tarafından mal alımı karşılığı müşteki Durcan Şahin’e verildiği, çekin müşteki tarafından bankaya sunulması üzerine banka tarafından çek hesabı sahibine ait mukayese imzalar ile çek üzerindeki imzanın birbirini tutmaması nedeniyle ödeme yapılmadığı, bunun üzerine müşteki tarafından şüpheliler aleyhine Bakırköy 4. İcra Müdürlüğünün 2011/6920 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığı, takip sonrası bu kez şüpheli ... tarafından müşteki aleyhine icra takibine konu çek üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle imzaya ve borca itiraz ettiğine dair beyanlarla dava açıldığı, Bakırköy 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 21/11/2011 tarihli ve 2011/1092 esas, 2011/1403 sayılı kararı ile süresinden sonra itirazda bulunulması nedeniyle davanın reddine karar verildiği, çeke konu alacağın cebri icra kanalıyla 25/04/2012 tarihinde tahsil edildiği, şüpheli ...’nin 27/06/2013 tarihinde alınan ifadesinde Kaysum Tekstil İnşaat Gıda Meyve Sebze Şirketinin eski ortağı olduğunu, ancak hastalıklarından dolayı şirketteki işlerini damadı olan şüpheli ...’ın idare ettiğini, damadına işleri yürütmesi için yetki verdiğini, müştekiye damadı tarafından imzalanarak 17.000,00 TL ve 12.000,00 TL bedelli iki çek verildiğini, malın bir kısmının teslim edilmemesi nedeniyle 17.1000,00 TL'lik çekin karşılığının ödenmediğini, çeklerdeki imzanın kendisine ait olmadığını beyan ettiği, ancak anılan icra hukuk mahkemesi dosyasında ise çekteki imzanın kendisine ait olmadığını beyanla dava açtığı anlaşılmakla, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5/3. maddesindeki “ Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî sorumluluk ile idari yaptırım sorumluluğu çek hesabı sahibine aittir.” şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında şüpheli ...’ye ait gerçek kişi adına açılan çek hesabına ait iki adet çekin şüpheli ...’nin bilgisi ve rızası dahilinde damadı olan şüpheli ... tarafından imzalanarak müştekiye verildiği, anılan Kanun’un 5/3. maddesine göre gerçek kişiye ait çek hesabından yetki verilerek bir başkası tarafından çek keşide edilemeyeceğine dair düzenleme dikkate alındığında şüphelilerin eylemlerinin sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını oluşturup oluşturmayacağı ile ilgili olarak takdir yetkisinin davayı görmeye yetkili mahkemeye ait olduğu dikkate alınmaksızın, itirazın bu nedenle kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin 08/09/2014 tarihli ve 2014/1600 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 01/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.