MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacılar vekili, müvekillerinin murisi ... ile yüklenici davalı arasında 09.05.2005 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereğince fazladan imal edilen dairelerin %25'inin arsa sahibinin olacağı kararlaştırıldığı halde fazladan imal edilen üç adet bodrum katın 3/4 karşılığı bedeli olan 52.500,00 TL'nin arsa sahiplerine ödenmediğini, binada bulunan eksik ve ayıplı işler nedeniyle arsa sahiplerinin masraflar yaptığını, arsa sahiplerine bırakılacak dairelerden birinin 150 m² olması gerekirken 120 m² olduğunu, ancak davalının arsa sahiplerinin kayıplarını ödemediğini ileri sürerek, davalının yerine getirmediği eksik işler nedeniyle müvekkillerince yapılan masraflar ile ilave daire inşaatı değerinin % 25'i karşılığı arsa sahiplerine ödenmesi gereken alacakların davacılar için veraset ilamı gereğince paylarına düşen miktarlardan, fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 3.000,00 TL olmak üzere toplam 9.000,00 TL'nin inşaat bitim tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, muris ...'ın davacılar dışında da mirasçılarının bulunduğunu, davacıların diğer mirasçıların onayını almadan bu davayı tek başlarına açma yetkileri bulunmadığını, davanın haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; uyuşmazlığın davacıların babaları muris ... ile davalı yüklenici arasında 09.03.2005 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklandığı, her ne kadar davacı vekili her mirasçıya payına göre dairenin düştüğü bu sebeple müvekkilinin veraset ilamı gereğince payı oranında dava açma hakkının olduğunu belirtmiş ise de, uyuşmazlık kaynağının davacının murisinin yapmış olduğu sözleşmeden kaynaklandığı, bu sebeple davaya devam edilebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği (11.10.1982 tarih 1982/3-2 sayılı İBK), davacı vekiline bu hususta kesin süre verildiği ancak davacının kesin süreye rağmen taraf teşkilini sağlamadığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.Davacılarlarca murisleri ... ile davalı yüklenici arasında yapılan 09.05.2005 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak her bir davacı için miras payı oranında şimdilik 3.000,00 TL 'nin tahsili istenmiştir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 559. maddesi "Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.Atanmış mirasçılar da mirası, miras bırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler." hükmünü içermektedir. Aynı Yasa'nın 640. maddesinde "Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.Bir mirasçı ödemeden aciz halinde ise, mirasın açılması üzerine diğer mirasçılar, haklarının korunması için gerekli önlemlerin gecikmeksizin alınmasını sulh mahkemesinden isteyebilirler." hükmüne, 701. maddesinde "Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır." hükmüne, 702. maddesinde "Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir.Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir.Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz.Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır." hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemeler göstermektedir ki, miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan, tereke payları ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan tüm mirasçılara aittir. Tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların somut ve bağımsız payları mevcut değildir.Miras ortaklığını oluşturan mirasçılar, terekedeki malvarlığı değerleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyet hükümleri gereğince malik oldukları için, kural olarak tek başlarına veya birkaçı birlikte hareketle terekeye dahil hakkın biri üzerinde tasarrufta bulunamazlar. Hal böyle olunca, tüm mirasçıların terekeye dahil olan bir hak veya malın terekeye iadesi için birlikte dava açmaları veya hazır olmayanların usulüne uygun şekilde vekaletname ibraz etmeleri veya TMK’nın 640. maddesi gereğince miras ortaklığına temsilci atanması gerekir.Ne var ki kural, mirasçıların hep birlikte hareket etmeleri olmakla beraber, ortaklığı oluşturan mirasçılar arasında terekenin paylaşımı konusunda usulüne uygun düzenlenmiş bir taksim sözleşmesi bulunuyor ise, bu durumda, diğer mirasçıların katılımı aranmaksızın paylaşım sonucu mal/hak kendisine düşen mirasçı tek başına –veya diğer mirasçılar ile birlikte- dava açabilirler. Eş söyleyişle, mirasçılar arasında terekenin paylaşımı konusunda taksim sözleşmesi olması halinde mirasçıların her birinin kendi hakkı/alacağı için tek başına dava açmasında bir sakınca bulunmamaktadır.Somut olayda davacılar vekilince, davacıların miras payına düşen kısım istenmiş ise de yargılama aşamasında verdiği açıklama dilekçelerinde mirasçıların ferdi tapusunun oluştuğu, davaya dahil olmayan diğer mirasçıların kendi tapulu yerleri için haklarını davalı yükleniciden haricen aldıkları ileri sürülmüştür.Dosyada bulunan 04.12.2007 tarihli kat irtifakı tesisine ilişkin resmi senette bir kısım mirasçılar ve vekilleri tarafından bağımsız bölümlerin müşterek mülkiyet paylarıyla mirasçılar adına tescil edildiği, dosyada bulunan tapu kaydından da bir kısım mirasçılar adına müstakil tapuların oluştuğu görülmüştür.Bu durumda mahkemece, ilgili ...'nden kat irtifakı tesisinden itibaren müstakil tapuların oluşumuna kadar tedavüllü tapu kayıtları, devre ilişkin dayanak belgeler, sözleşmeler getirtildikten sonra, murisin terekesinin mirasçılar arasında taksim edilip edilmediği hususunun kanıtlanması için taraflara olanak ve süre tanınması, sonuçta tüm deliller toplanıp, birlikte değerlendirilerek tüm mirasçıların katılmasıyla TMK'nın 676/son maddesine uygun taksim sözleşmesinin bulunduğu ve müstakil tapuların taksime uygun şekilde oluştuğunun belirlenmesi durumunda davacıların taksim sonucu kendilerine isabet eden bağımsız bölümlerden dolayı eksik ve ayıplı işlerden paylarına düşen kısmı, fazla imal edilen dairelerden dolayı paylarına düşen değeri isteyebileceği, yine sözleşmeye aykırı olarak küçük imal edilen dairenin davacılardan herhangi birine isabet ettiğinin belirlenmesi halinde ilgili davacının bu daireye yönelik değer kaybını isteyebileceği gözetilerek hüküm kurulması; taksim yok ise mirasçılardan birkaçının kendi payları için dava açamayacakları ve terekenin tüm hakları için dava açmadıkları gözetilerek terekeye temsilci atanması için süre verilmesine gerek kalmaksızın davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmamıştır.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacılar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.