Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6288 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 299 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : Bursa(Kapatılan) 7. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 03/07/2014NUMARASI : 2014/100-2014/172Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin 140 numaralı üyesi olduğunu, davalı kooperatif tarafından Bursa 18. Noterliği'nin 13.03.2014 tarih ve 8066 yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek 13.03.2014 tarihi itibariyle 152.499,90 TL aidat ve 17.634,50 TL gecikme faizi olmak üzere toplam 170.134,40 TL borcunun bulunduğu, bu borcun 10 gün içinde ödenmemesi halinde üyelikten çıkarılacağının bildirildiğini, müvekkilinin özel nedenlerden dolayı 5-6 ay aidat ödemediğini, borcunun bu kadar olmaması gerektiğini ileri sürerek, borcunun tespit edilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacı üyenin 2006 yılından bu yana kooperatife ödemede bulunmadığını, parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyerek temerrrüde düştüğünü, genel kurul kararları gereğince Kasım 2013 - Mayıs 2014 tarihleri arasında toplam 157.500,00 TL anapara aidat borcu mevcut olduğunu, faiziyle birlikte 178.284,50 TL borcunun bulunduğunu savunarak, tespit talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davanın tespit davası niteliğinde olduğu, taraflar açısından herhangi bir eda hükmü içermediği, taraflar arasında alacak borç durumunu gösteren bir kesin hüküm olmadığı, ne davacının ödeme belgelerinin araştırıldığı ne de kooperatif kayıtları dışında bir delil incelendiği, yapılan işin sadece kooperatif kayıtlarına göre davacının güncel borcunu tespit etmek olduğu, incelenen kayıtlara göre borcun belli olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacının davalı kooperatife kooperatif kayıtlarına göre 13.03.2014 tarihi itibariyle 152.499,90 TL aidat, 17.634,50 TL işlemiş faiz borçlu göründüğünün tespitine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1-Davacı tarafça, üyesi olduğu davalı kooperatif tarafından 13.03.2014 tarihli ihtarname ile 152.499,90 TL aidat, 17.634,57 TL gecikme faizi olmak üzere toplam 170.134,40 TL borcun ödenmesinin ihtar edildiği, müvekkilinin borcunun bu kadar olmadığı ileri sürülerek borcun tespiti istenmiştir.Mahkemece talebin HMK'nın 106. maddesinde tarif edilen tespit davası niteliğinde olduğu kabul edilerek duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilmiştir. 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK'da da belirlendiği gibi, HUMK'nın 74, 75 ve 76. maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. HMK'nın 24/1, 25, 26. madde hükümlerinde de aynı yönde düzenleme getirilmiştir. HMK'nın 25. maddesi “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.” hükmünü içermektedir. Hakim tarafların dayandığı maddi vakıalarla bağlı olup, dayanmadığı maddi vakıaları gerekçe göstererek davayı tavsif edemez.Dava tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır ve eda davasının öncüsü durumundadır. Henüz koşulları tamam olmadığı için açılamayan eda davası için ilerdeki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulması bakımından, kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası güncel bir yarar var ise açılabilir. Tespit davasının konusu maddi vakıalar değil, yalnız hukuki ilişkiler olabilir ve hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespitinde davacının güncel bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yararın varlığı, dava koşulu niteliğinde olup; mahkemece, kendiliğinden gözönünde tutulur. Dava, hakkın ihlâli nedeniyle mahkemeden hukuki korunma istemidir. Dava hakkı da, hukuki yarar ile sınırlıdır. Davacı, ihlâl edildiğini ileri sürdüğü hakkını elde edebilmek için mahkeme kararına muhtaç bulunmalıdır. Bu bağlamda, hukuki korunmada (davada), zorunluluk olmalıdır. Tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse o zaman davacının ayrı bir tespit davası açmasında hukuki yararı yoktur. Îdeal veya geleceğe dönük bir yarar yeterli değildir. Kural olarak, eda davalarında hukuki yararın varlığı asıldır ve ayrıca bu yönde bir ispat yükümlülüğü yoktur. Eda davası ile aynı zamanda davanın dayandığı hakkın veya hukuki ilişkinin var olduğunun tespiti de hüküm altına alınır ve buna bağlı olarak eda emrini kapsar. O halde eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz. Tespit davalarında ise; hukuki ilişkinin varlığının, hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir. Bu da, üç şartın birlikte varlığına bağlıdır. a)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı;b)Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı;c)Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Daire tahsisi ya da mülkiyet tespiti ya da dairenin tapusunun iptal ve tescili ya da konut karşılığı tazminat davası gibi üyelik sıfatının devamına bağlı bir eda davası açması mümkün olan ya da istifanın kooperatife bildirilmesine ya da ihracının kesinleşmesine rağmen, istifa ya da ihracın kesinleşmesi öncesinde doğan borçların tahsili için başlatılan takip üzerine üyenin menfi tespit davası açması mümkün olan hallerde, bu hakların tespitine yönelik taleplerin, üyenin korunmaya değer güncel hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekir.Davalı kooperatifçe, ihtarname ile davacı tarafa kooperatif kayıtlarında görünen ve miktarları belirtilen borç ile ilgili ödeme yapılması, aksi halde kooperatiften ihraç edileceği bildirildiğine göre, davacının kooperatif kayıtlarında gözüken borcun tespitini istemesi hayatın olağan akışına aykırı olduğundan, bu davanın HMK'nın 106. maddesindeki tespit davası niteliğinde olmayıp, İİK'nın 72/1. maddesine uygun menfi tespit davası niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Ne var ki, davacı tarafça borçlu olmadığının tespitini istediği miktarla ilgili herhangi bir açıklama yapılmamış, maktu harç yatırılarak dava açılmıştır.Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. (492 Sayılı Kanun m.15,21). Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/1-a). Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/2-a). Tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanmasına ilişkin davalardır. Bu tespit işlemi eda davalarında da vardır. Bundan başka eda davalarının ikinci bir eda bölümü vardır ki, bu bölüm tespit davalarında yoktur. Bu nedenle eda davası, aynı konudaki tespit davasını (talebini) de içeren daha geniş kapsamlı bir davadır (B.Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001-6. Baskı, 2.Cilt, Sayfa 1412-1417). Bundan dolayı “...Tespit davası eda davasının öncüsü durumundadır...” (07.07.1965 gün 1965/5 Esas, 1965/5 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Öncüsü olduğu eda davası gibi konusu malvarlığı (mamelek) hakkıdır ve belli bir değer (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ile ilgili bir dava niteliğini taşıdığından 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16.maddesi uyarınca “Değer ölçüsüne göre harca tabi” işlemlerden olup, (1) sayılı tarife uyarınca nispi harç alınması gerekmektedir. Bu ilkeler YHGK'nın 21.01.2009 tarih ve 21-805 E., 12 K., Dairemizin 19.06.2013 tarih ve 3721 E., 4196 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmış ve açıklanmıştır. Harçlar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. Somut olayda, ödenmeyen aidat ve faizinin talep edildiği ihtarnameye dayalı olarak borçlu bulunmadığının tespitinin istendiğinin anlaşılmasına göre, dava nispi harca tabi olup, mahkemece davacıdan borçlu olmadığının tespitini istediği miktar sorulup, buna göre dava konusu edilen değer belirlenerek, Harçlar Kanunu'nun 30. maddesi uyarınca buna ilişkin harcın tamamlanması için davacıya süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken, maktu harçla yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması doğru olmamıştır. 2- Harcın tamamlanması halinde; Mahkemece, duruşma açılarak taraflardan delilleri istenip, toplanan deliller ve kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları hususunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak, davacının 13.03.2014 ihtarname tarihi itibariyle borçlu olduğu miktar ile ilgili davacının itirazlarını da değerlendiren rapor alınıp borçlu olmadığı belirlenen miktar yönünden davanın kabulüne, borçlu olduğu belirlenen miktar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı tavsif ve gerekçe ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, re'sen, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.