Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6215 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1431 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Konya 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 07/02/2013NUMARASI : 2008/404-2013/80Taraflar arasındaki asıl ve birleşen sözleşmenin feshi, tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Asıl davada davacılar vekili, müvekkilleri ile diğer arsa sahibi Nesibe Erkoç ve yüklenici davalı arasında imzalanan 16.12.1998 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkiline isabet eden 21 dairenin 30.05.2003 tarihinde teslim edilmesi gerektiğini, sözleşmenin 5. maddesinde teslimin zamanında gerçekleşmemesi halinde her bir daire için 400,00 USD cezai şart ödeneceğinin hüküm altına alındığını, müvekkillerinin sözleşmeye konu arsanın %5'lik kısmını davalıya devrettiklerini, ancak davalının üç yıl önce inşaatı durdurduğunu, edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, 16.12.1998 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine, davalı adına devredilen taşınmaz hisselerinin müvekkillerine ait olan %50 oranında iptaline ve müvekkilleri adına tesciline, bugüne kadar tahakkuk eden 529.200,00 USD cezai şarttan fazlaya dair talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik yalnızca Haziran 2003 ayına ait 8.400,00 USD karşılığı 10.768,00 TL'nin davalıdan tahsiline, gerek 5. gerekse 17. maddede öngörülen cezai şart talep hakkı ve inşaatın tamamlanmamasından ve akdin feshinden kaynaklanan tüm zarar ve kira talep haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Asıl davada davalı vekili, davacıların sözleşmenin 7. maddesindeki düzenlemeye aykırı şekilde parsel tapularını inşaatların yapımı ile orantılı olarak vermemeleri ve sözleşmedeki paylaşım oranı nedeniyle inşaatın zamanında bitirilmemediğini, kusurlarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Birleşen davada davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Nesibe Erkoç ile diğer arsa sahipleri ve yüklenici davalı arasında imzalanan 16.12.1998 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkiline isabet eden 21 dairenin 30.05.2003 tarihinde teslim edilmesi gerektiğini, sözleşmenin 5. maddesinde teslimin zamanında gerçekleşmemesi halinde her bir daire için 400,00 USD cezai şart ödeneceğinin, 6. maddesinde 01.06.2004 tarihine kadar dairelerin teslim edilmemesi halinde kayıtsız ve şartsız arsa maliklerinin arsalarının ve üzerinde yapılan tüm inşaatlarının projeleriyle birlikte teslim edilip, ilişiklerini kesecekleri hususlarının düzenlendiğini, davalının inşaatı tamamlamadığını ileri sürerek, sözleşmenin 17. maddesindeki tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetme hakları mahfuz kalmak kaydıyla ilgili madde hükümlerinin uygulanmasına, davalılarının dava tarihi itibariyle inşaattan el çektirilmesine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 5. madde gereğince 20.000,00 TL bedelin davalıdan tahsiline, davalıya devredilen taşınmaz payının tapu kaydının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen davada davalı vekili, süre verilmesi halinde inşaatı tamamlayabileceklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; yüklenicinin 30.05.2003 tarihine kadar arsa sahiplerine teslim etmesi gereken 42 daireyi teslim etmediği, 2007 yılında inşatı durdurduğu, yüklenicinin akti süresinde yerine getirmediği, yerine getirme imkânının da bulunmadığı, bu nedenle arsa sahiplerinin feshi talepte haklı oldukları, yüklenicinin ek süre talebinin samimi ve gerçekçi olmadığı gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile, asıl ve birleşen davada davacıların gecikme tazminatı taleplerinin reddine, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı olarak feshedildiğinin tespitine, asıl ve birleşen davada davacıların tapu iptal ve tescil taleplerinin kabulü ile asıl ve birleşen davada davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile asıl ve birleşen davada davacılar adına tesciline, taşınmaz üzerinde davalı kooperatif tarafından yapıldığı anlaşılan muhtesatlarının mülkiyetinin davalı kooperatife ait olduğunun tespitine karar verilmiştir.Kararı, asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri temyiz etmiştir.1)Asıl ve birleşen davada davacılar vekillerinin, gecikme tazminatının tahsili istemine ilişkin kurulan hükümde herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir.Anayasa'nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Dava tarihinde yürürlükte olan HUMK'nın 388/3. maddesi bu hususu daha ayrıntılı olarak, "Kararda, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep, bulunması gerekmektedir. " şeklinde düzenlemiştir. Karar tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 297/1-c maddesi uyarınca da, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK'nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delilleri açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle kısmen reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir. YHGK'nın 07.12.2011 tarih 15-708 E, 737 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (A.g.e., s. 472).Mahkemece asıl ve birleşen davada davacıların gecikme tazminatları taleplerinin reddine karar verilmiş ise de, bu konuda herhangi bir gerekçe oluşturulmamış olması yukarıda açıklanan hukuki düzenlemelere aykırı olmuştur. Öte yandan, davalı yüklenicinin muhtesatın mülkiyetinin kendisine ait olduğunun tespiti yönünde herhangi bir karşı davası bulunmamasına ve davacıların da böyle bir istemi olmamasına rağmen, mahkemece istemin taşınmazın davalıya teslimine ilişkin olduğu şeklinde vasıflandırılması ve muhtesatın davalıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi HMK'nın 26. maddesine aykırı olmuştur. Diğer yandan, 6100 sayılı HMK'nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK'nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir. Mahkeme kararının gerekçe bölümü ile hüküm sonucunun çelişkili olması, mahkeme kararlarının tereddüt doğurmayacak şekilde açık olması kuralına aykırılık oluşturur. Somut olayda; gerekçeli kararda, Konya ili, Selçuklu ilçesi, Dikilitaş Mah., 16575 ada 10 parsel no'lu taşınmazdaki davalı S.S. Oktay Konut Yapı Kooperatifi'nin 59/2339 hissesinin A.. Y.. adına tescili gerektiği belirtilmiş olup, hüküm fıkrasının 3. bendinin a ve b bentlerinde toplam 117/2339 hissesinin tamamının iptaline karar verildiği halde; 3. bendin 2. satırında infazda tereddüt uyandıracak şekilde "59/2339'luk kısmının iptali ile" ibaresine yer verilmesi suretiyle hem hüküm fıkrasının kendi içinde çelişki, hem de gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki ve farklılık oluşturulması doğru olmamıştır.b) Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen davada davacılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.2)Kabule göre; Taraflar arasındaki sözleşmenin "Sözleşmenin Ana Şartları" başlıklı 5. maddesi, "Daireler 30 Mayıs 2003 tarihinde kooperatif tarafından teslim edilmediği taktirde kooperatif yetkilileri her geçen ay için daire başı 400 Amerikan Doları ödemeyi kabul ve taahhüt eder. Her geçen ay için toplam ödenecek bedel 16.800 Amerikan Dolarıdır." hükmünü; 17. maddesi, "Arsalar üzerinde yapılacak inşaatların 1'nci yıl için subasmanları tamamlanacak geri kalan 3 yılda da yıllara orantılı olarak inşaatın tamamlanması; tamamlanmadığı taktirde arsa sahiplerinin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedip, muacceliyet kesbeden cezai şart ve tazminatın talep edilebileceğini taraflar kabul ve taahhüt eder." hükmünü içermektedir. Asıl ve birleşen davada davacılar vekillerinin temyiz dilekçelerinde sözleşmenin 5. maddesinde kararlaştırılan bedel için "tazminat" kelimesinin kullanılması, mahkemece de bu bedelinin gecikme tazminatı olarak kabul edilmiş olması ve asıl ve birleşen davada davalı vekilince hükmün gerekçe yönünden temyiz edilmemiş olması gözönüne alındığında sözleşmenin bu hükmünün gecikme tazminatı olduğunun kabulü gerekir.Eser sözleşmelerinin bir türü olan "Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri" bedel olarak taşınmaz mal mülkiyetinin geçirimi borcunu içerdiğinden, TMK'nın 706, Borçlar Kanunu'nun 213, Noterlik Kanunu'nun 60 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri uyarınca resmi şekle bağlı tutulmuştur. Başka bir anlatımla, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin geçerliliği, bu sözleşmelerin noterde "düzenleme" şeklinde yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla bu sözleşmelerden dönmek isteyen tarafın, eğer karşı taraf dönmeyi kabul etmiyor ve karşı çıkıyorsa, hakimin kararına ihtiyacı vardır, yani mahkemede açacağı "sözleşmenin feshi" davası sonunda fesih (dönme) kararı ile sözleşmeden dönebilir. Mahkeme, önce fesih isteyenin haklı olup olmadığını tartışır; haklı ise feshe karar verir, aksi halde davayı reddederek sözleşmeyi yürürlükte tutar. Bir başka anlatımla, arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi, taraf iradeleri fesihte birleşmediği sürece ancak mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır. Fesih, sözleşme ilişkisini sona erdirmeye yönelik, bozucu yenilik doğuran bir haktır. Feshin geriye etkili olması durumda, sözleşme hiç yapılmamış (yok) farzedilerek hüküm doğurur. Sözleşmenin feshinde haklı olduğu mahkemece kabul edilen arsa sahibinin kural olarak, olumlu zarar niteliğinde olan ve sözleşmenin ifasını bekleyen arsa sahibinin isteyebileceği gecikme tazminatını talep edemeyeceği gözetilmelidir.Ne var ki, somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmede, bu kuralın aksine arsa sahiplerince sözleşmenin feshi halinde dahi bu tazminatın talep edilebileceği kabul edildiğinden, mahkemece, bu konudaki bilirkişi raporları değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ :Yukarıda (1-a) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararının anılan davacılar yararına BOZULMASINA, (1-b) numaralı bentte açıklanan nedenlere, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harçların istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 02.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.