MAHKEMESİ : İstanbul(Kapatılan) Anadolu 14. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 01/10/2013NUMARASI : 2013/102-2013/308Taraflar arasındaki karşılıklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davada davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Asıl davada davacılar vekili, davalı yüklenicinin taraflar arasındaki 01.02.2008 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine aykırı davrandığını, davacılara ait bağımsız bölümlerde değer kaybı ve eksiklikler olduğunun tespit edildiğini ileri sürerek, 20.000,00 TL'nın ihtarname tebliğinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, ıslahla talebini 200.000.00 TL'ye arttırmıştır.Asıl davada davalı vekili, müvekkilince sözleşmeye uygun olarak inşaat tamamlanıp davacılara ait bağımsız bölümlerin eksiksiz teslim edildiğini savunarak, davanın reddini istemiş, karşı davada ise, davacılara ait bağımsız bölümlere yapmış olduğu fazla imalat bedeli olarak şimdilik 20.000,00 TL'nin 23.11.2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.Karşı davada davalılar vekili, yüklenicinin müvekkillerinden izin almaksızın yaptığı fazla imalat bedelini isteyemeyeceğini savunarak, karşı davanın reddini istemiştir.Mahkemece, taraflar arasında imzalanan sözleşme konusunun konut amaçlı dairelerin inşası ve teslimi olduğu, davanın 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı ve Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu, görev hususunun re'sen nazara alınacağı gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.Kararı, asıl davada davacılar vekili temyiz etmiştir.1-Asıl dava, taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereği eksik bırakılan işler ile değer kaybı bedelinin tahsili istemidir.4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu açıklanmış; “ Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanun'un “Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e ) bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde tüketici işleminin, "mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan hertürlü hukuki işlemi'' ; (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade edeceği belirtilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un (TKHK) 3/e maddesine göre, tüketici, bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımdan hareketle, her alıcının tüketici olmadığını söylemek mümkündür. Kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi amaçlarla da alıcı olunabilir. Bir mal veya hizmeti, bu amaçlarla satın alanlar, tüketici sayılmaz. Ticari veya mesleki amaç, alıcının amacına göre belirlenir. Amaç (saik), işlemin niteliğini belirleyen bir unsurdur. Tüketilmek üzere piyasaya sunulan ürün ve işleri, bedeli karşılığında, edinmek, kullanmak, bu ürün ve işlerden yararlanmak, bir tüketim işlemidir. Burada özellik objektiftir ve karine, tüketme işlemidir. Tüketici de, bu işlemi yapan kişidir (İlhan, Cengiz, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun-Şerh, Ankara 2006, 1. Baskı, s.20). Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Satış sözleşmesi, mülkiyeti devir gayesi güden sözleşmelerin başında gelir ve tüketim amaçlı düzenlendiği takdirde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalır.Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında “ alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. 4077 sayılı Yasa'nın 4. maddesi kapsamında da, sıklıkla satın alma tabiri kullanılmaktadır. Bu maddede mal ve hizmetler açısından bir ayrım yapılmaksızın "satış", "satıcı", "satın alınan" ifadeleri ile nihai tüketici olarak satın alanın ayıplı mal ve hizmet alımına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. 4077 Sayılı Yasa'nın 23. maddesi, "Bu Kanun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır" hükmünü taşımaktadır. Somut olayda, 3/h bendinde yer alan "tüketici işlemi" 3/c bendinde yer alan "mal" bulunmamakta olup, yasada dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri, olağan tüketim işleri kapsamına alınmıştır. Anılan sözleşmeden kaynaklanan eldeki dava, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 355. vd. maddelerine dayalı olup, 4077 sayılı Yasa'nın uygulanması söz konusu değildir. Yasa'nın 23. maddesi hükmü, Yasa'nın uygulanmasıyla ilgili olarak çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara tüketici mahkemelerinde bakılmasını öngörmüştür. Başka bir ifadeyle, 4077 sayılı Yasa, bir uyuşmazlığa tüketici mahkemesince bakılmasının tek koşulu olarak, uyuşmazlığın kendisinin uygulanmasıyla ilgili olarak çıkmış olmasını aramıştır. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığının ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların da yasanın amacına rağmen Tüketici Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder. Nitekim, aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.02.2003 tarih, 15-127 E ve 102 K; 10.11.2010 tarih ve 15-560 E, 589 K; 19.10.2011 tarih ve 13 -538 E, 648 K sayılı ilamlarında da açıklanmış bulunmaktadır.Somut olayda asıl davada uyuşmazlık, arsa sahibi olan davacılar ile yüklenici olan davalı arasında imzalanan 01.02.2008 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşimesine aykırılık nedeniyle değer kaybı ve eksik imalat bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, bu haliyle 4077 sayılı Yasa kapsamında bir uyuşmazlık olmadığı anlaşılmaktadır.Öte yandan, asıl dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/3. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi iken, 6335 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.Somut olayda, asıl davada davalı yüklenici şirket tacir olup, arsa sahibi davacılar tacir olmadığından ve 6762 sayılı TTK'nın 4/1. maddesinde 818 sayılı BK'nın 355. vd. maddelerine atıf yapılmadığından, asıl dava, mutlak ve nispi ticari dava değildir. Asıl dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK'nın 8/1. madde hükmünde yer alan görev sınırının üzerinde olan dava konusu miktar itibariyle Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Somut olayda olduğu gibi, dava tarihi itibariyle Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki, iş bölümü niteliğinde olup, davalı tarafın süresinde iş bölümü itirazı olmadığı sürece bu husus re'sen dikkate alınamaz ve asliye hukuk mahkemeleri miktar yönünden görevli ise davaya bakmalıdır. Asıl davada davalı yüklenici tarafından iş bölümü itirazında da bulunulmadığından, davanın açıldığı Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılması ve uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.2-Kabule göre de, karar tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 115/2. maddesi uyarınca, mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Bu durumda mahkemece, HMK'nın 114/1-c madde hükmü gereğince anılan yasal düzenleme gözönünde bulundurularak, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihinde yürürlükte olmayan ve göreve ilişkin dava şartı öngörmeyen HUMK'nın göreve ilişkin 7 ve 27. madde hükümlerine uygun olarak gerekçede ve hüküm fıkrasında "mahkememizin görevsizliğine" ibarelerine yer verilmesi doğru olmamıştır.SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün asıl dava davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.