Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5303 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 2825 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili ile davalılar ... ve ... vekilince temyiz edilmiş ancak davacılar vekilince verilen 20.02.2015 tarihli e-imzalı dilekçe ile temyiz talebinden feragat edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacılar vekili, müvekkillerine ait 30792 ada 7 parselde inşaat yapımı hususunda yüklenici davalı şirket ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlediklerini, yüklenicinin işi bitirmeden terkettiğini, diğer davalı gerçek kişilerin de yüklenici şirketten bağımsız bölüm alan şahıslar olduğunu, yüklenici aleyhine nama ifa davası açtıklarını, mahkemenin belirlediği nama ifa koşullarında sözleşmenin ifasının imkansız hale gelmesi sebebiyle, çözüm arayan müvekkillerinin kalan işlerin maliyetini çıkardığını, yüklenicinin yapmadığı eksiklikleri tamamladığından ve yükleniciden daire almaları nedeniyle halefi olan diğer davalıların kişi başına 15.000,00 TL katkı yapması halinde işin bitirileceği sonucuna ulaştıklarını, ancak daire alan gerçek kişilerin bu katkıyı yapmadıklarını ileri sürerek, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine, davalılara satışı yapılan 7, 8, 11 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerin davalılar adına olan tapularının iptali ile müvekkilleri adına tesciline, bu mümkün olmazsa, tespit edilecek bedellerinin faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı ... vekili, davanın reddini istemiştir. Davalılar ... ve ... vekili, davanın reddini istemiştir.Davalı şirket, davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davacı arsa sahiplerinin, daha önce ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/43 esas sayılı dosyada taşınmazdaki eksik, ayıplı iş ve iskâna ilişkin masraflar yönünden karar aldıklarını, kararda belirtilen daire ve eksik iş bedellerinin şimdiki durumları ile giderilmesi mümkün olmadığı gerekçesi ile eski yüklenici davalı şirket ile yaptıkları arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye dönük feshi ile diğer davalı gerçek kişilere satışı yapılan bağımsız bölümlerin tapularının iptalini talep ettikleri, anılan davada davaya konu inşaat için nama ifa kararı alındığı ve hükmün kesinleştiği, davacı arsa sahiplerinin bu ilamı infaz edecekleri yerde işbu davayı açmakta hukuki yararlarının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacılar vekili ve davalılar ... ve ... vekili temyiz etmiştir.Davacılar vekilince verilen 20.02.2015 tarihli e-imzalı dilekçe ile temyiz talebinden feragat edilmesi üzerine mahkemece verilen 20.02.2015 tarihli (ek) kararla temyiz talebinden vazgeçildiği belirtilerek, davacılar vekilinin temyiz talebinin reddine karar verilmiş ve bu (ek) karar, davacılar vekine tebliğ edilmiştir.1-Dava, davacı ile davalı şirket arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ve diğer davalılara satışı yapılan dairelerin tapu iptali ve tescil ile tazminat istemine ilişkindir. HMK'nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir. Aynı Kanun'un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (HMK 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örneğin hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir. Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK'nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK 51) Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, "sıfat" yerine "husumet" terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur.Bu husus mahkemece re'sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı, Yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def'i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde re'sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur. Eldeki uyuşmazlıkta, dosya ekindeki ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/43 esas sayılı dava dosyasında mevcut Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün 09.03.2010 tarihli yazısına göre davalı şirketin tasfiye kapanışı yapılarak, kaydının silindiği açıklanmıştır. Bu durumda, mahkemece, davacılar vekiline adı geçen şirket hakkında ihya davası açmak üzere yetki verilmesi, açılmış bir dava varsa bunun sonucu beklenerek şirketin ihyasının sağlanması sonrasında işin esasına girilmesi gerekirken, bu usuli eksiklik giderilmeden sonuca ulaşılması doğru görülmemiştir.2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün, BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde temyiz edenlere iadelerine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.07.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.