MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, davalı yükleniciden özelleştirme öncesinde, temizlik hizmeti alımına ilişkin hizmet alım sözleşmesi yapıldığını, sözleşme süresinin 27.06.1996 – 31.12.2000 tarihleri arasındaki dönemi kapsadığını, süre sonunda yeniden ihale yapıldığını, yeni firma ile sözleşme imzalandığını, davalı yüklenici işçilerinin, yaptıkları iş ve görev yerleri değişmeksizin işyeri devri yapılarak yeni firma nezdinde çalışmaya devam ettiklerini, ihale alıcısı yeni firma kapsamında çalışılmaya devam edildiğini, daha sonra bu işçilerden bazılarının iş akitlerine son verildiğini, bunun üzerine işçiler tarafından açılan işçilik alacaklarına ilişkin davalar nedeniyle müvekkili tarafından icra tehdidi altında ödemeler yapıldığını, davalı şirketin, işçilerin kıdem tazminatından çalıştırdığı dönemle sınırlı olmak üzere sorumlu olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşme ve ihale şartnamesine göre, davalı şirketin, işçilerin her türlü işçilik alacakları ve tazminatlarından sorumlu olduğunu, müvekkilinin icra tehdidi altında yaptığı ??demelerden kıdem tazminatına ve bunun faiz ve vergilerine ilişkin davalının sorumlu olduğu dönemin ve miktarın tespiti gerektiğini ileri sürerek, şimdililik 1.500,00 TL'nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş etmiştir. Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin çalıştırdığı tüm işçilerin ücret ve benzeri alacaklarını eksiksiz ödediğini, kabul anlamına gelmemek üzere müvekkilinin son işveren olmaması nedeniyle sadece kendi çalıştırdığı dönemle sınırlı olarak kıdem tazminatından sorumlu olacağını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının davalı taraf ile yapmış olduğu sözleşme neticesinde rücu hakkı olduğu, davacının, davalı tarafı bilebilecek durumda olduğu, işçilere yapmış olduğu ilk ödemenin 2009 tarihli olduğu, dava tarihinin 2013 olduğu dikkate alındığında, TBK'nın 73. maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalı tarafın zamanaşımı itirazının usulüne uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca dava dışı işçilere ödenen işçilik alacaklarının rücuen tahsili istemine ilişkindir.Dava konusu olayda, davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, davalı alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu'ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Dava dilekçesi ve ekindeki belgelerden, taraflar arasındaki bu sözleşme ilişkisine işaret edildiği anlaşılmaktadır.Eldeki davada taraflar arasındaki ilişki hukuki nitelikçe “hizmet temini (alım) sözleşmesi” olup; kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için zamanaşımı süresini düzenleyen ayrık bir hüküm de bulunmadığından, TBK'nın zamanaşımı ile ilgili genel hükmü olan 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır. Bu durumda mahkemece anılan hüküm doğrultusunda, zamanaşımı süresinin dolmadığı gözönünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kabule göre de; zamanaşımı süresi, icra dosyalarına nakdi teminatın yatırıldığı tarihte değil, dava dışı işçilere ödeme yapıldığı tarihten başlayacağından, mahkemece, zamanaşımı süresinin nakdi teminatın yatırıldığı 2009 yılından itibaren işlemeye başladığı yönünde karar verilmesi doğru olmamıştır. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.