Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4686 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1069 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İstanbul 32. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 07/03/2013NUMARASI : 2011/240-2013/42Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında 27.08.2008 tarihinde 2007 yılı KDV iadelerinin tasdiki hakkında Yeminli Mali Müşavirlik Tasdik Sözleşmesi yapıldığını, ücretin asgari ücret tarifesi üzerinden peşin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, müvekkili şirket tarafından sözleşmeye uygun olarak raporlar düzenlendiğini, davalı şirketin de bu raporlara istinaden KDV iadelerini aldığını, sözleşmeye uygun olarak davalı şirkete 04.05.2009 tarihli "KDV İade Raporu Ücreti" olarak toplam 17.889.98 TL'lik fatura keşide edilerek ödenmesinin talep edildiğini, davalı şirketin 12.05.2009 tarihli ihtarname ile faturayı kabul etmeyerek iade etmesi üzerine alacağın tahsili için davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının müvekkili şirketten aylık 2.950,00 TL ücret tahsil ettiğini, fakat tüm fatura bedellerini tahsil ettiği halde Ekim 2008 tarihinden itibaren denetim elemanı göndermediğini ve edimlerini yerine getirmediğini, davacı tarafından KDV iade raporlarının zamanında teslim edilmediğini, müvekkili şirketin 2008 Nisan-Mayıs KDV iade raporlarının; fesih ihbar tarihi olan 12.05.2009 tarihine kadar ilgili Vergi Dairesine teslim edilmediğini ve müvekkili şirketin bu gecikme nedeni ile 89.000,00 TL'lik nakit KDV'yi tahsil edemediğini, bu nedenlerle ve davacının fahiş talepleri nedeni ile dava konusu faturanın iade edildiğini, tüm sözleşmelerin ihtarname ile feshedildiğini, sözleşmenin feshinden sonra da müvekkili şirketler hakkında vergi dairesine gerçeğe aykırı beyanlar vererek şirketi zan altında bırakmaya çalıştığını, sözleşmede asgari ücret tarifesinin uygulanacağının belirtildiğini, taraflar arasında maktu ücret uygulanmasının kararlaştırıldığını, buna örnek olarak grup şirketi D....A.Ş. ve T.... A.Ş' de KDV iadesine ilişkin maktu ücret üzerinden kesilen faturalar bulunduğunu, ücret tarifesinin notlar bölümünde aynı grup şirketlerine verilen hizmetlerde en az %35 indirim yapılması gerektiğinin yazılı olduğunu, davacının aynı dönemde müvekkilinin de içinde olduğu altı şirketten ayrı ücret aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı şirketin davalı şirketten icra takip tarihi itibariyle 2008/l-2-3. aylarına ait KDV iadesi hizmetleri nedeniyle ve asgari ücret tarifesine göre tasdik ücretinde %25 indirim uygulandıktan sonra 13.401.84 TL alacaklı olduğu ve itirazın iptali talebinin bu tutar bakımından yerinde olduğu, dava dilekçesinde belirtilen "harca esas değer''' tutarına göre, davada işlemiş faiz talebinden vazgeçildiğinin anlaşılmakta olduğu, takip konusu yapılan alacağın faturaya ve sözleşmeye dayanması ve davalı tarafından bilinebilir olmasına karşın, farklı yorumlara sebebiyet vermesi ve yargılamayı gerektirmesi karşısında icra inkar tazminatı talebinin reddinin gerektiği, davalı şirketin, itirazın iptali istenen KDV iadesine ilişkin ücret tutar konusu dışında vurguladığı hususlar ile ilgili bir talebi varsa, bunu ayrı bir dava ile dava konusu yapma hususunun kendi muhtariyetinde olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın kısmen iptaline, takibin 13.401,84 TL asıl alacak üzerinden asıl alacağa takip tarihinden borç ödeninceye kadar yıllık %20 reeskont faizi uygulanmak suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebin ve %40 icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir.1-Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden,Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2-Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazları yönünden;Taraflar arasındaki sözleşmenin “Ücretin Tutarı ve Ödeme Şekli” başlıklı 2. maddesinin (a) bendi “meslek mensubu için sözleşmede belirtilen işlerden dolayı kararlaştırılan ücret asgari ücret olup, peşin ödenecektir.” hükmünü içermektedir.Bu durumda, mahkemece, tacir olan tarafların Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Asgari Ücret Tarifesi'nde kararlaştırılan asgari ücret üzerinden ücreti belirlediklerinin kabulü ile takip konusu dönem için asgari ücret tarifesi üzerinden belirlenecek ücret dikkate alınarak davacının mali müşavirlik ücretinin belirlenmesi gerekirken, tarifedeki grup şirketler için belirlenen indirim oranlarının uygulanması doğru olmamıştır.Öte yandan, YHGK'nın 17.10.2012 tarih ve 9-838 E, 715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (ligiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK'nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397 K. Sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleneceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s. 737, 740). Somut olayda, mahkemece, takip konusu alacağın sözleşme ilişkisinden kaynaklanan faturaya dayalı olup, borcun takip öncesinde bilinebilir, belirlenebilir, hesap edilebilir, diğer anlatımla likit nitelikte olduğunun kabulü ile itirazın haksızlığı belirlenen miktar üzerinden davacı lehine İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle bu talebin reddedilmesi de hatalı olmuştur.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin katılma yolu ile temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.