Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4624 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 3032 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı kooperatif vekili ile diğer davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı kooperatifin ortakları olduğunu, isimlerinin usul ve yasaya aykırı bir şekilde üyelik defterinden silindiği gibi, taşıma faaliyetinde bulunmalarının da engellendiğini, alınan yönetim kurulu kararlarının mahkeme kararı ile iptal edildiğini, davalı kooperatifin yöneticileri olan diğer davalıların kötüniyetle hareket ederek davacıların kazanç elde etmelerine engel olduklarını ileri sürerek, her bir davacı için şimdilik 3.000,00 TL manevi, 40.000,00 TL maddi tazminatın üyelikten çıkarılıp çalıştırılmadıkları tarihten itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davacılardan ...'nin araç tescil belgesinin olmadığı, ancak kooperatif kayıtlarında üye olarak yer aldığı, davacıların ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin 48 ve 49 no'lu yönetim kurulu kararlarının mahkeme kararı ile iptali edildiği, davacı ...'in devrettiği aracın tüm giderlerinin kendisi tarafından karşılandığı, tüm davacıların davalı tarafın eylemi ile maddi zarara uğradığı, manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, davacılardan ..., ..., ... ve ... yararına ayrı ayrı 36.285,00 TL, ... ve ... yararına ayrı ayrı 36.127,00 TL maddi tazminatın davet tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsiline, manevi tazminat istemlerinin ise reddine karar verilmiştir.Kararı, davalı kooperatif vekili ile diğer davalılar ayrı ayrı temyiz etmiştir. 1-Davalı kooperatif vekilinin temyiz itirazları yönünden;a)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı kooperatif vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.b)Dava, davacı kooperatif üyelerinin taşıma faaliyetinde bulunmalarının davalı kooperatifçe engellendiği iddiasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.Davacıların araçlarının bulunduğu, bu araçları ile davalı kooperatif bünyesinde taşıma faaliyetinde bulunurlar iken, 10.11.2008 ve 15.11.2008 tarihli yönetim kurulu kararları ile davacıların taşıma faaliyetinde bulunmalarının engellendiği, davacıların açtıkları dava sonunda anılan yönetim kurulu kararlarının iptal edildiği, bu dava ile davacıların taşıma faaliyetinde bulunmadıkları dönem için maddi tazminat isteminde bulundukları sabittir. Hükme esas alınan bilirkişi raporuna dayanak olarak dava dışı ... Odası'nın aylık kazanca dair net gelir üzerinden hesap yapılmıştır. Oysa, dava konusu edilen dönemde davacılar, araçlarını çalıştırmış olsalardı elde edebilecekleri net kazancı talep hakkını haiz olup, aracın başka bir işte de çalıştırılarak gelir elde edilmesi halinde, bu durum davacıların haksız zenginleşmesine neden olacaktır. Bu nedenle, mahkemece, öncelikle davacıların araçlarının tazminat istenen dönem içinde başka bir işte çalıştırılarak gelir elde edip etmediklerinin saptanması, davacılar ile aynı hatta çalışan bir ortağın ortalama brüt kazancının belirlenmesi, hesaplanan kazanç miktarından masraf ve amortisman giderleri ile, saptandığı takdirde yapılan diğer işten elde edilen net gelirin düşülmesi gerekirken, dava dışı kooperatif ve odanın verdiği bilgiler çerçevesinde sonuca ulaşılması doğru olmamıştır. Öte yandan davacı ...'nin davalı kooperatifin ortağı olduğu, davalı kooperatif bünyesinde taşıma faaliyetinde bulunduğu, satın aldığı aracı davalı kooperatife sattıktan sonra aynı araçla taşıma faaliyetinde bulunduğu, elde edilen hasılattan davalı kooperatifin masrafları ödendikten sonra geriye kalanın bu davacıya ait olduğu yönünde iddiasının bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı ...'nin davalı kooperatife aracını satış gibi gösterip yine aynı araçla kendi adına faaliyette bulunup bulunmadığına ilişkin olarak ise, bu davacının davalı kooperatife ... Plaka sayılı aracı sattığına ilişkin 20.11.2006 tarihli araç satış sözleşmesi mevcut olup, davalı kooperatif yönetim kurulunun 10.11.2008 kararı ile...plaka sayılı aracın sahibinin borcunu ödemediği ve kooperatif anasözleşmesine riayet etmediği gerekçesiyle kooperatif adına faaliyetinin men'ine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, mahkemece, ...'nin aracını davalı kooperatife sattıktan sonra faaliyetini kendi adına veya kooperatif adına yapıp yapmadığı, elde edilen kazancın nasıl paylaşıldığı hususlarında taraf delilleri sorularak, toplanacak deliller ile birlikte tüm dosyanın uzman bir bilirkişi kuruluna tevdii ile var ise davacı ...'nin elde edemediği kazancın hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru olmamıştır. 2-Davalılar ... ve ...'in temyiz itirazlarına gelince; A)Anayasa'nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. HMK'nın 297/1-c maddesi uyarınca, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK'nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delilleri açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir. YHGK'nın 07.12.2011 tarih 15-708 E, 737 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (A.g.e., s. 472).Mahkemece, hükmün gerekçe bölümünde, davalılar... ve ...'in sorumluluğunun dayanağı ile ilgili herhangi bir tartışma ve değerlendirme yapılmamış, hüküm fıkrasında bu davalıları da içerecek şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalılar ... ve ... ile ilgili, yukarıda açıklanan ilkelere uygun gerekçe içermeyen hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.b)Bozma nedenine göre davalılar... ve ...'in temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.c)Kabule göre; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3. maddesinde; "Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur" hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3. maddesinde ise; "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar" hükmüne yer verilmiştir.Aynı Kanun'un 98. maddesi yollaması ile dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan,TTK'nın 336. maddesi uyarınca, genel olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yapmış oldukları sözleşme ve işlerden dolayı şahsen sorumlu değildir. Aynı maddede beş bent halinde sayılan durumlar, bu genel ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5. bent “idare meclisi azaları şirket namına gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden ve ihmal neticesi olarak yapılmamasından gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler” hükmün içermektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 41, 50 ve 51. madde hükümleri ile yukarıda anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilerin ve temsile yetkili şahısların zarar doğuran eyleminden dolayı, yöneticiler ve kooperatif müteselsilen sorumludurlar. Bu nedenle, ortaklığın, yöneticilere karşı sorumluluk davası açmasının yanı sıra ortakların, kooperatife karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakları bulunmaktadır.Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticilerin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulumazlar ise de, anılan 336. ve 359. maddedeki hallerde kooperatife, kooperatif ortaklarına ve kooperatif alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar.1982 Anayasası'nın 36. maddesinde yer verilen "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" ibaresi, ortakların dava açma hakkının temel dayanağıdır. Kooperatif ortağı olma, kooperatife karşı dava açma hakkından vazgeçme olarak yorumlanamayacaktır. Ortak tarafından dava hakkının kullanılması, ortaklığın TTK'nın 341. maddesine dayalı dava açma hakkında olduğu gibi, genel kurul kararına ve davanın denetçilerin asıl ya da vekil aracılığı ile dava açmasına bağlı değildir. Ortakların dava açma hakları da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin yasa ve anasözleşme hükümlerine aykırı davranışları ile ortaklığın malvarlığını azaltan veya kötüleştiren davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararıdır. Ancak, ortak TTK’nın 340. madde yollaması ile 309/1. maddesi uyarınca dolaylı zarar dolayısıyla açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Bu tür zarar, kooperatif bakımından doğrudan, davacılar bakımından dolaylı zarar olup, hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise doğrudan zarar halidir. Bu halde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır. TTK'nın 336/5. maddesinde anlamını bulan bu dava türünde ise ortaklar talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isteyebilirler. Her iki davada da husumet yöneticilere ve/veya denetçilere yöneltilmekte, davacı taraf değişmektedir. Bu durumda, mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davalılar... ve ...'in sorumlu olup olmadıklarının tartışılıp değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. SONUÇ: Yukarıda 1-(a)numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı kooperatif vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 1-(b) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı kooperatif yararına (2a) numaralı bentte açıklanan nedenlerle re'sen BOZULMASINA, (2b) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar... ve ...'in temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde temyiz edenlere iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.