MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vekili, ...2. İcra Müdürlüğü tarafından 22.11.2013 tarihinde düzenlenen sıra cetvelinde 1. sırada yer alan 2013/2924 Esas sayılı dosyadaki alacağın muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 1. sıradaki davalı alacaklıya ayrılan payın 2. sırada yer alan müvekkili bankanın dosyasına ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, borçlu...'ın 10.10.2012 tanzim ve 28.02.2013 vade tarihli bonoyu borcuna karşılık ederek davalı müvekkiline teslim ettiğini, senedin vadesi gelmesine rağmen ödemeye ilişkin çaba göstermediğinden icra takibine başladığını, davalı müvekkilinin iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, aralarındaki borç ilişkisinin hayvan alım-satımından kaynaklandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, ve tüm dosya kapsamına göre; alacağın miktarı itibariyle davacı tarafın da açıkça muvafakatı bulunmadığından tanık delili ile yemin deliline başvurulmasının kabul edilemeyeceği, ispat yükü üzerine düşen davalı alacaklının takibe dayanak bononun ihdas nedenini, alacağın varlığını ve miktarını takipten önce düzenlenmiş usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlayamadığı, bu sebeplerle davalının takibe dayanak olarak gösterdiği bononun muvazaalı olarak düzenlendiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile, davacının alacağının davalı alacaklıya ayrılan paydan ödenmesine karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir.Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun ve birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihi değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.Somut olayda, davacı bankanın alacaklı olduğu ...2. İcra Müdürlüğü'nün 2013/5121 Esas sayılı dosyası kapsamından, bankanın 14.07.2013 tarihinde hesap kat ihtarnamesini düzenlediği, ancak borçlu ile davacının kararlaştırdığı ve kesin vade niteliğinde olan 15.04.2013 taksit tarihinden itibaren 3 adet taksidi ödemediği belirtilen tüketici kredisi ve kredi kartı borçlarının tahsili için 17.07.2013 tarihli ihtiyati haciz kararına dayalı olarak aynı tarihte ilamsız icra takibine başlandığı, ödeme emrinin 22.07.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacı bankaca 27.07.2013 tarihinde haciz istendiği, davalının alacaklı olduğu ...2. İcra Müdürlüğü'nün 2013/2924 Esas sayılı dosyasında ise, 17.04.2013 tarihinde 10.10.2012 keşide, 28.02.2013 vade tarihli bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibine başlandığı, ödeme emrinin 22.04.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 02.07.2013 tarihinde haciz istediği anlaşılmıştır.Bu durumda mahkemece, davacının tüketici kredisi alacağına ilişkin taksitlerinin ödenmemeye başlandığı 15.04.2013 taksit tarihinden 2 gün sonra 17.04.2013 tarihinde davalı tarafça başlatılan icra takibine konu bononun her zaman düzenlenmesinin mümkün olduğu, bononun en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan takip tarihinin, davacının alacağına ilişkin taksit tarihinden sonra olduğu, bu durumda, davacı alacağının daha önce doğduğunun kabulü gerektiği, buna göre de, sonra doğan davalı alacağının daha önceki taksit tarihinde doğan davacı alacağı bakımından muvazaa yaratacağının kabulü doğru olmuştur.Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2-Haciz yolu ile takiplerde düzenlenen sıra cetveline itiraz davalarında, davanın kabulü halinde, kıyasen uygulanması gereken İİK'nın 235/3. maddesi uyarınca (sıranın değiştirilmesine ya da iptaline ya da sıra cetvelinin iptaline değil), davalıya ayrılan payın, yargılama giderleri ve vekalet ücreti de dahil olmak üzere öncelikle davacıya ödenmesine, artan kısım bulunması halinde, davalıya bırakılmasına karar verilmesi gerekir. Sıra cetveline itiraz davaları sonunda verilen hüküm, sadece davanın tarafları bakımından sonuç doğurur ve verilen kabul kararı ile durumun tespiti ile yetinilmeyip, eda hükmü kurulmalıdır. Mahkemece davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olup, davacı yan kararı temyiz etmemiştir. Mahkemece hüküm fıkrasının 1. bendinde eda hükmü kurulmuş ise de, eda hükmü anılan madde hükmünü tam olarak karşılamamakta ve infazda tereddüt uyandıracak nitelikte ise de, yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK'nın 438/7. maddesi uyarınca hükmün aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile kararın "HÜKÜM" bölümünün 1. bendinin hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine "1-Davanın kabulü ile sıra cetvelinde davalıya ayrılan payın hüküm fıkrasının 4. bendinde hükmedilen vekalet ücreti de dahil olmak üzere davacının alacaklı olduğu dosyaya tahsisine, artan kısmın davalıya verilmesine" ibaresinin yazılması sureti ile hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.