MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmiştir. Temyize konu karar niteliği gereği duruşmaya tabi olmadığından duruşma isteminin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, davalının alacağı, üçüncü kişilerden mal kaçırmak ve alacakları karşılıksız bırakmak amacıyla muvazaalı olarak düzenlenmiş kambiyo senedine dayalı olduğu halde, düzenlenen sıra cetvelinde davalıya 1. sırada pay ayrıldığını, davalının alacağının varlığını ispat etmesi gerektiğini, sıra cetvelinde gösterilen alacak miktarının da hatalı olduğunu, öte yandan, davalının, bedeli paylaşıma konu taşınmazlar üzerindeki ihtiyati haczinin, ödeme emri borçluya tebliğ edilmediğinden kesinleşmediğini, kesinleştiği varsayılsa dahi süresinde satış talebinde bulunulmadığından söz konusu haczin düştüğünü, ilk ve kesin haczin müvekkilinin haczi olduğunu, ayrıca, müvekkilinin ilama dayalı alacağının dava tarihi, davalının takip tarihinden önce olduğundan, müvekkilinin ilk hacze iştirak hakkı bulunduğunu ve satış bedelinin garameten pay edilmesi gerektiğini, satılan taşınmazların bedelinin sıra cetvelinde eksik gösterildiğini, müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyasından 100. maddeye yarar bilgilerin celp edilmediğini ileri sürerek, alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların kabulü ile sıra cetvelinin iptalini ve satış bedelinin tümden müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyasına ödenmesini, bu talebin mümkün görülmemesi halinde, sıraya yönelik itirazları gözönünde bulundurularak sıra cetvelinin iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, süresinde satış talebinde bulunan müvekkilinin haczinin ayakta olduğunu, alacağın esasına ilişkin itirazların yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının alacağının, dava tarihi 04.05.2006 tarihi olan mahkeme ilamına dayalı bulunduğu, davalının alacağının ise 08.12.2004 vade tarihi bonoya dayalı olduğu, her ne kadar bononun vade tarihi, davacının alacağının dayanağı olan mahkeme ilamında yazılı dava tarihinden önce ise de, bononun her zaman düzenlenmesinin mümkün olduğu, davalının bu bonoya dayalı olarak 15.11.2006 tarihinde takip başlattığı, davalı ile dava dışı borçlu arasındaki borç doğuran ve takibe dayanak yapılan işlemin, davacının mahkeme ilamına dayalı alacağının tahsilini engellemek amacıyla yapılmış danışıklı bir işlem olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile sıra cetvelinde davalıya ayrılan paydan, öncelikle davacı alacağının ödenmesine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Ayrıca, Dairemizin 21.03.2013 tarih ve 615 E., 1738 K., 16.01.2014 tarih ve 2013/9058 E., 2014/172 K sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere, HMK'nın 225. (HUMK'nın 345.) maddesi uyarınca yeminin konusu kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar olduğundan, yemin delili sadece temel ilişkinin tarafları hakkında söz konusu olabileceğinden ve bu tür davalarda, davanın tarafları arasında hukuki ilişki bulunmadığından, yemin deliline dayanılması da mümkün değildir. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.Somut olayda, davalı taraf, alacağının varlığını ve miktarını takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlayamamıştır.Bu açıklamalara, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.