Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 415 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 4445 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki akdin feshi, tapu iptali ve tescil davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı akdin feshine ilişkin davanın reddine diğer talepler açısından karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan yüklenici ... arasında 18.02.2009 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, sözleşmeye göre yüklenicinin müvekkiline 28.700,00 TL para ve 2. kat 4 no'lu bağımsız bölümün çatı arasında odası olan dubleks bir daireyi ikmal edip ruhsat tarihi itibariyle 12 ay içerisinde anahtar teslimi suretiyle teslim etmeyi yüklendiğini, ancak arsa üzerinde sadece hafriyat çalışması yapıp kayıplara karıştığını, yüklenicinin binayı yapıp teslim etmediği gibi hisselerini küçük paylar halinde diğer davalılara sattığını, yüklenicinin payını devredebilmesi için edimini yerine getirmesi gerektiğini, getirilmemesi durumunda BK'nın 358. maddesi gereği arsa sahibinin tapunun iptalini isteme hakkının bulunduğunu ileri sürerek, davalı yüklenici ile yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye dönük olarak feshine, geçerli hukuki sebebe dayanmayan dava konusu taşınmazdaki pay devirlerinin iptali ile davacı adına tescilini talep ve dava etmiştir.Davalı ... vekili ile davalılar ..., ... ve ..., davanın reddini istemiştir. Davalı ..., davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen kararın, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemiz'in 27.02.2013 tarih ve 651 E, 1134 K. sayılı ilamıyla, mahkemece, davalı ...'nın bölgede revizyon imar planının kesinleşmemiş olması sebebiyle inşaata başlanamadığı savunmasının üzerinde durulmadığı, sözleşme tarihinde taşınmazın bulunduğu bölgede üç kata izin verildiği ancak dört katlı bina yapımı için sözleşme yapıldığı buna göre, yüklenicinin sözleşmeye uygun inşaata başlamadan önce imar plan tadilatının ne yönde değişeceğini ve bunun sözleşmenin ifasını nasıl etkileyeceğini bilmek istemesi ve bir süre kesinleşmesini beklemesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu, mahkemece, imar planının onay tarihi olan 22.08.2010 tarihi ile dava tarihi arasında 50 günlük bir süre bulunduğu ve temelüstü ruhsatının henüz alınmamış olduğu, alınması için kesin bir sürenin de kararlaştırılmadığı, 50 gün içinde temel ruhsatının alınması ve inşaatın bitirilmesinin beklenemeyeceği, diğer anlatımla davacının dayandığı BK'nın 358/1. maddesinin somut olayda davacı lehine gerçekleşmediği hususları gözetilerek, akdin feshi davasının reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulması üzerine mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; bozma ilamı ile ilk hükmün ortadan kalktığı, bu nedenle o kararda hüküm altına alınan tapu iptali ve tescil hükmünün de hükümsüz kaldığı, bozma ilamına uyulduğu ve akdin feshi talebi reddedildiğinden tapu iptali ve tescile karar verilmesinin de mümkün bulunmadığı, kaldı ki tapu iptali ve tescil yönünden verilen ilk hükmün de bozulmuş olduğundan tapu iptali ve tescil yönünden artık davadan önceki hal korunduğu gerekçesiyle, davalı yüklenici ... hakkındaki akdin feshine ilişkin davanın reddine, diğer davalılar yönünden, tapu iptali ve tescile ilişkin talepler açısından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1)Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davacı vekilinin sözleşmenin feshi istemine ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2) Davacı vekilinin tapu iptali ve tescile ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;a) 6100 sayılı HMK'nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK'nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir. Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK'nın 298/3. (HUMK'nın 388.) maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK'nın 294/3. (HUMK'nın 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK'nın 294/4. (HUMK'nın 381/son) maddesi hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.İşte bu gibi hallerde, HMK'nın 294/3. (HUMK'nın 389.) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK'nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması, yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın ve HUMK'nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz. Kısa ve gerekçeli karar arasında farklılık ve çelişki yaratılması halinde, 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı çerçevesinde, mahkemece, kısa karar ile bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmelidir. Mahkemece, kısa kararın ikinci bendi ile, "Diğer davalılar yönünden tapu iptal ve tescile ilişkin hüküm kesinleşmiş olmakla bu hususta ayrıca bir karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiş olmasına rağmen, hükmün gerekçe bölümünde ilk kararın bozulmakla ortadan kalkmış olduğu, o kararda hüküm altına alınan tapu iptali ve tescil hükmünün de hükümsüz kaldığı, bozma ilamına uyulduğu ve aktin feshedilmiş bulunduğundan tapu iptal ve tescile karar verilmesinin mümkün olmadığı, tapu iptal ve tescil yönünden artık davadan önceki hal korunarak bu talep yönünden karar verilmesine yer olmadığı gerekçesine yer verilerek, hükümde diğer davalılar yönünden tapu iptal ve tescile yönelik talepler açısından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.Bu durumda mahkemece, kısa kararda tapu iptal ve tescile ilişkin talepler yönünden ilk kararın kesinleştiği, gerekçeli kararda tapu iptal ve tescil yönünden ilk hüküm bozulmakla ortadan kalktığı gerekçesine yer verilmesi, hüküm fıkrasında da tapu iptal ve tescile ilişkin talepler yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar, kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturacak şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.b) Bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. 3) Kabule göre, Dairemiz'in bozma ilamında belirtildiği üzere, mahkemenin tapu iptal ve tescile ilişkin ilk kararı davalı tapu maliklerince temyiz edilmemiş olup, mahkemece reddine karar verilen aktin feshine ilişkin istem yönünden yapılan yargılama giderlerinin belirlenmesi, kesin olarak belirlenemiyorsa taktiren bir oran kurulması, buna göre hükmü temyiz etmeyen davalı yüklenicinin tapu iptal ve tescile yönelik istemleri yönünden yapılan yargılama giderlerinden sorumlu olduğu, davacının aktin feshine ilişkin istem yönünden yargılama giderlerinden sorumlu olduğu gözetilerek, yargılama giderleri ile ilgili infazı mümkün hüküm kurulması gerekirken, tüm yargılama giderlerinden davacının sorumlu tutulması doğru olmamıştır. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sözleşmenin feshine ilişkin temyiz itirazlarının reddine (2a) numaralı bentte açıklanan nedenlere davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2b) numaralı bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aşağıda yazılı harcın temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.