Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3966 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 430 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün asıl ve birleşen davada davacı vekilince duruşmasız, asıl davada davalı ile birleşen davada davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde asıl davada davalı ve birleşen davada davalı vekili Av. ... ile davacı vekili Av. ...'nin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü- KARAR -Asıl ve birleşen davada davacı vekili, kooperatif üyesi olan davalıların aidat borçlarını ödememeleri nedeniyle yapılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile toplam alacağın %40'ından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davalıların toplu ödeme yaptıklarını, takibin dayanağı olan genel kurul kararının batıl olduğunu savunarak, asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve alınan bilirkişi raporları ile dosya kapsamına göre , takibin dayanağı olan genel kurul kararının geçerli olduğu ve davalıların aidat borçlarını ödememiş oldukları , alacağın likit olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir.1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Asıl ve birleşen davalar, davacı kooperatife ödenmeyen aidat bedellerinin tahsili amacıyla başlatılan takiplere vaki itirazların iptali istemlerine ilişkindir.Davacı kooperatifin genel kurulunda yönetime peşin ödeme suretiyle ortak alınması yönünde bir yetki verilmediği gibi, asıl ve birleşen davada davalıların bu durumuna ilişkin olarak sonradan genel kurulda da bir karar alınmamıştır. 1163 sayılı Yasa’nın 23. maddesi uyarınca ortaklar arasında hak ve borçlarda eşitlik esastır.Asıl ve birleşen davada davalılar vekili, müvekkilinin diğer ortaklardan fazla ödemesinin olduğunu, takibe konu meblağ kadar borcun bulunmadığını savunmuştur. Davalıların 20.01.2007 tarihine kadar diğer ortaklardan daha çok ödemesinin bulunduğu, yine asıl davada ...’nin 26.06.2006 tarihinde ayrı olarak 13.000,00 TL toplu ödemesinin olduğu hususu çekişmesizdir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, asıl ve birleşen davada davalıların takibe konu borcunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece, asıl ve birleşen davada davalılar ile normal aidat ödeyen ortağın yaptığı ödemeler güncelleştirilmeden inceleme yapan bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulmuştur. Bu durumda, kooperatif üyeleri arasındaki eşitlik ilkesinin zedelenmemesi amacıyla, diğer üyelere göre fazla ve toplu bedel ödeyen davalıların ödediği meblağ ile vecibelerini zamanında yerine getiren diğer ortakların ödemeleri, ödeme tarihleri nazara alınmak suretiyle eskalasyona tabi tutularak takip tarihlerine göre asıl ve birleşen davada davalıların borcunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yukarıdaki açıklamalara uygun olmayan ve eskale hesabının yapılmadığı yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.Öte yandan, bu davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 120. maddesi ile temerrüt faizi ve bunun üst sınırı; 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu'nun 7. maddesinde ise, anılan yasa hükmünün görülmekte olan tüm davalara uygulanacağı hususu düzenlenmiştir.Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğindedir. Genel kurulca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Öte yandan, 818 sayılı BK’nın 101/2. ( 6098 sayılı TBK’nın m. 117. ) maddesine göre, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, 6098 sayılı TBK'nın 120. maddesinde düzenlenen temerrüt faizi niteliğinde olup, kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal faiz oranı uygulanmalıdır. Kooperatif genel kurulunca, bu oran belirlenirken, 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlama gözetilmek kaydıyla, yasal temerrüt faiz oranından daha yüksek bir oran kararlaştırılabilir. Aidatlar kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan, icra takibine esas olan ve ödenmediği ileri sürülen aidatlara uygulanabilecek azami gecikme zammı oranı TBK’nın 120/2. maddesi ile belirlenen orandır. Dolayısıyla davalı kooperatif genel kurulunda kabul edilen temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır. Bu durumda Mahkemece, dava konusu yapılan alacakla ilgili TBK'nın 120. maddesindeki sınırın dikkate alınması zorunlu olup, kooperatif kayıtları incelenip 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesi uyarınca diğer ortaklar yönünden faiz uygulamasının ne yönde olduğu hususunun saptanıp, eşitlik ilkesi kapsamında bir değerlendirme yapılması mecburiyeti de bulunmaktadır. O halde, açıklanan ilkelere göre, kooperatifler hakkında uzmanlığı bulunan bir bilirkişi kurulundan asıl ve bileşen davalarda davalıların kooperatife borcu bulunup bulunmadığı, varsa miktarını belirtir açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak, oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik ve hatalı değerlendirmeye dayanan bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın asıl ve birleşen davada davalılar yararına BOZULMASINA, asıl ve birleşen davada davacı tarafından fazla yatırılan, asıl davada davalı ile birleşen davada davalıdan alınan peşin harçların istek halinde temyiz edenlere iadesine, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davacıdan alınarak asıl ve birleşen davada davalılara verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.