MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, yurtdışında olan müvekkilinin, 06.08.1989 tarihinde ...'ne üyelik için başvurduğunu, kooperatif yönetim kurulunun 16.08.1989 tarih 21 sayılı kararı ile kooperatif üyeliğine kabul edildiğini, müvekkiline kooperatif üyeliğini gösterir ortaklık senedi de verildiğini, 1992 yılının sonuna kadar para yatırmayı sürdüren ve bu tarih itibari ile de ev sahibi olacağını düşünen müvekkiline, kooperatife aidat veya başkaca bir borcunun bulunmadığının da bildirildiğini, kooperatif amacını tamamlayıp üyelerine evlerin tapularını verdikten sonra adının başına 1996 yılında Tasfiye Halinde'' ibaresini aldığını, ancak Türkiye'ye gelen müvekkilinin kooperatifin hiçbir hazirun cetvelinde adının yer almadığını ve adına kayıtlı bir evi de olmadığını öğrendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000,00 TL'nin davalılardan müteselsilen tahsiline, bu talebin reddi halinde müvekkilinin yatırmış olduğu paranın yatırdığı tarihlerden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar ..., ... ve ... vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin davacıyı tanımadığını, davacının kooperatif ortağı da olmadığını, ayrıca davacının kooperatif muhasebesinde intikal eden aidat ödemelerinin de bulunmadığını, kooperatifin tüzel kişiliğinin son bulduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Diğer davalılar cevap vermemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacının kooperatif üyeliği nedeni ile uğramış olduğu zararın tazminini ancak kooperatiften talep edebileceği, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 98. maddesi uyarınca kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda TTK'nın anonim şirketlere ait hükümlerinin uygulanacağı, TTK'nın 336. maddesi kapsamında ise yönetim kurulu üyelerinin şirket namına yapmış oldukları işlerden dolayı kişisel sorumluluklarının bulunmadığı ve ortakların zarara sebebiyet verdiği ileri sürülen işlemlerine karşı öncelikle husumetin kooperatife yöneltilmesi gerektiği belirtilerek, davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3. maddesinde; "Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur" hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3. maddesinde ise; "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar" hükmüne yer verilmiştir.Aynı Kanun'un 98. maddesi yollaması ile dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 336. maddesi uyarınca, genel olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yapmış oldukları sözleşme ve işlerden dolayı şahsen sorumlu değildir. Aynı maddede beş bent halinde sayılan durumlar, bu genel ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5. bent ''İdare meclisi azaları şirket namına gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden ve ihmal neticesi olarak yapılmamasından gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler'' hükmünü içermektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, 818 sayılı BK’nın 41, 50 ve 51. madde hükümleri ile yukarıda anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilerin ve temsile yetkili şahısların zarar doğuran eyleminden dolayı, yöneticiler ve kooperatif müteselsilen sorumludurlar. Bu nedenle, ortaklığın, yöneticilere karşı sorumluluk davası açmasının yanı sıra ortakların, kooperatife ve/veya yöneticilere karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakları bulunmaktadır. TTK’nın 340. maddesinde, 309. maddeye yapılan göndermenin sadece sorumluluk halleri ile sınırlı olduğunun ve 309. maddedeki “Hükmolunacak tazminat şirkete verilir” hükmünün 336.maddedeki doğrudan doğruya zarar hallerine uygulanmayacağının kabulü gerekmektedir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticilerin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlar ise de, anılan 336. maddedeki hallerde kooperatife, kooperatif ortaklarına ve kooperatif alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar. Yöneticilerin görevlerini ifa sırasındaki zararın kusur ile işlendiği karinesinin aksini ispat etmedikçe 338. maddesi gereğince sorumluluktan kurtulamazlar. Diğer yandan, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 14.05.1970 tarih ve 2722 Esas, 2030 Karar; 27.02.1990 tarih ve 9543 Esas, 1576 Karar; 14.02.2005 tarih ve 2004/4501 Esas, 2005/1130 Karar; 19.02.2007 tarih ve 2005/14680 Esas, 2007/3131 karar sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3.maddesinde yöneticilerin kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatifin sorumlu olacağı düzenlenmiş ise de, bu hükmün yöneticiler ile birlikte kooperatifin dahi sorumlu olacağı şeklinde yorumlanması gerekir. 1982 Anayasası'nın 36. maddesinde yer verilen "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" ibaresi, ortakların dava açma hakkının temel dayanağıdır. Kooperatif ortağı olma, kooperatife karşı dava açma hakkından vazgeçme olarak yorumlanamayacaktır. Ortak tarafından dava hakkının kullanılması, ortaklığın TTK'nın 341. maddesine dayalı dava açma hakkında olduğu gibi, genel kurul kararına ve davanın denetçilerin asıl ya da vekil aracılığı ile dava açmasına bağlı değildir.Ortakların dava açma hakları da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim kurulu üyelerinin yasa ve anasözleşme hükümlerine aykırı davranışları ile ortaklığın malvarlığını azaltan veya kötüleştiren davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararıdır. Ancak, ortak TTK’nın 340. madde yollaması ile 309/1. maddesi uyarınca dolaylı zarar dolayısıyla açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise doğrudan zarar halidir. Bu halde yöneticilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır. TTK'nın 336/5. maddesinde anlamını bulan bu dava türünde ise ortaklar talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isteyebilirler. Aynı ilkeler Dairemizin 14.02.2012 tarih ve 2011/4551 E., 2012/989 K. 06.12.2013 tarih 2013/6671 E, 7768K sayılı ilamların da tekrarlanmış ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.12.2013 tarih ve 2013/23-427 E, ve 1700 K sayılı ilamıyla da istikrar kazanmıştır.Bu durumda mahkemece, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 336. maddesinin 5. bendi uyarınca davacının zararını, davalı yönetim kurulu üyelerinden isteyebileceğinin kabulü ile uyuşmazlığın esasının incelenmesi, taraf delilleri toplanarak, sonucuna göre karar bir verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.