Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3526 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 919 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Mersin 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 11/04/2013NUMARASI : 2012/97-2013/160Taraflar arasındaki asıl ve birleşen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün asıl ve birleşen davada davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde asıl ve birleşen davada davacı vekili Av. B. Y. gelmiş, davalılar tarafından gelen olmadığından, onların yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - KARAR -Davacı vekili, asıl ve birleşen davada davacı ile davalılardan kooperatif arasında 13.10.1993 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmeye dayalı olarak Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde davalı kooperatif hakkında açılan tazminat davasının yargılaması sırasında 13.02.2006 tarihli sulh sözleşmesi yapıldığını ve bu sebeple 2008/814 esas sayılı davanın hükme bağlandığını ve bu sulh sözleşmesi gereğince kooperatife ait D blokta bulunan 9. kattaki 17 nolu meskenin davacıya verilmesinin kabul edildiğini, ancak davalılarla davacı arasında yapılan “Ek Sulh Sözleşmesi” başlıklı ve 24.03.2008 günlü ayrı bir sözleşme yapıldığını, 13.02.2006 tarihli sulh sözleşmesi gereğince davacıya verilmesi kabul edilen D bloktaki 17 nolu dairenin yerine, E blokta bulunan 9. kattaki 18 nolu dairenin verileceğinin kabul edildiğini, bu dairenin 17 nolu bağımsız bölüme göre daha değerli olduğu hususunda, davacının davalılarca ikna edildiğini, ancak 17 nolu dairenin satımı için davacıdan vekâletname alarak üçüncü kişiye satıldığı gibi, daha önceden alınan 27.06.2007 tarihli vekâletnameye dayalı olarak da 18 nolu bağımsız bölümün de dava dışı üçüncü kişiye satılmış olduğunu, 01.05.2010 tarihinde siteye gidip baktığında 18 nolu dairede başkasının oturmakta olduğunu öğrendiğini; tüm bu işlemlerin davacının kandırılmasıyla ve hile yoluyla sağlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasıyla 18 nolu dairenin bedeli olan toplam 80.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesini istemiştir.Asıl ve birleşen davada davalılar vekili, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince, 21.04.2008 tarihli ve “ibraname” başlıklı belge ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, 13.02.2006 tarihli “Düzenleme Şeklinde Ek sözleşme”, 24.03.2008 tarihli “Ek Sulh Sözleşmesi” ve sulh sözleşmesi gereğince verilen Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2000/814 E. ve 2008/98 K. sayılı hükmü ve bağlı dosyası kapsamı ve ayrıca 17 nolu daireyle, 18 nolu dairelerin temlikine ilişkin akit tabloları ve temliki sağlayan vekâletnameler; taraflara olanak sağlanmasıyla sunulacak yasal delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle öncelikle davanın BK'nın 31. maddesinde öngörülen ve hak düşürücü nitelikte olan bir yıllık süre içinde açılmış olup, olmadığının saptanması; süresinde açılmışsa uyuşmazlığın esası incelenerek, uyuşmazlığın hükme bağlanması, aksi halde ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece uyulan bozma ilamı üzerine davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, hile nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.Taraflar arasında düzenlenen 13.10.1993 günlü arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesindeki edimlerini ifada yüklenicinin temerrüde düşmesi üzerine arsa sahibince Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/814 esas sayılı dosyasında eksik ve kusurlu işlerin giderilmesi ve gecikme tazminatının ödetilmesi amacıyla dava açılmış ancak yargılamanın devamı sürecinde yanlar arasında 13.02.2006 tarihinde yapılan Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşme ile esas itibariyle arsa sahibine bırakılacak D blok 17 nolu bağımsız bölüm karşılığında arsa sahibinin davasından feragat etmesi kararlaştırılmış, 24.03.2008 tarihinde yapılan Ek Sulh Sözleşmesi ile de D blok 17 nolu bağımsız bölüm yerine arsa sahibine E blok 18 nolu dairenin verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu arada, arsa sahibince E Blok 18 no’lu dairenin satışı yönünde, 13.02.2006 günlü Ek Sözleşmenin düzenlenmesinden sonra 27.06.2007 günü yüklenici kooperatif başkanı H.. Y..’ye noterden vekaletname verildiği ve aynı gün dava dışı S.. K..’ya satıldığı anlaşılmıştır. Hal böyleyken 24.03.2008 tarihli ek sulh sözleşmesinde arsa sahibince D blok 17 nolu daire yerine kendisine verilecek olan 18 nolu dairenin tapusu kendisinde olduğundan bahisle kooperatifin bu daireden dolayı hak talebinde bulunmayacağı kayıt altına alınmış, aynı ek sulh sözleşmesi altında hem kooperatif başkanı olarak hem de bizzat kendisi adına imzası bulunan H.. Y.. ise, aldığı vekalete istinaden bu bölümü 27.06.2007 tarihinde tapuda vekaleten sattığı halde arsa sahibinin bu beyanına karşı çıkmamış, böylece arsa sahibinin 22.03.2008 tarihi itibariyle satıştan haberinin olmadığını kabul etmiştir. O nedenle irade fesadı yönünden hak düşürücü sürenin başlangıcının tespiti yönünden bu tarihin esas alınması doğru olmamıştır. Aksine tüm dosya kapsamı ve özellikle tanık beyanlarına göre hile hususunun öğrenilme tarihinin 2010 yılı Mayıs ayının ilk haftası olduğu ortadadır. Davalı taraf davacının bu tarihten önce hileye vakıf olduğuna dair herhangi bir kanıt sunamamıştır.Bu durumda, 13.05.2020 asıl ve 05.04.2011 birleşen dava tarihleri itibariyle hak düşürücü sürenin geçmediği açıktır. O nedenle işin esasına girilerek her bir dava açısından ayrı ayrı hüküm tesisi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün asıl ve birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davalılardan alınarak asıl ve birleşen davada davacıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.