Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3364 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 3925 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, davalı şirketin 2004 yılından 2009 Nisan ayı sonuna kadar tüm uçak bilet alım ve araç kiralama işlerini müvekkili şirketten yaptığını, davalının müvekkili ile çalışmayı bıraktığı Nisan 2009 ayı sonu itibariyle 13.000,00 - 14.000,00 TL olan borcu ödenmediğini, bunun üzerine düzenlenen 08.11.2010 tarihli gecikme faizi faturasının davalıya tebliğ edildiğini, 20.482,10 TL alacağın tahsili için başlatılan icra takibinde davalının 2.682,68 TL'yi kabul ederek bakiye borca itiraz ettiğini, taraflar arasındaki 03.01.2005 tarihli sözleşme kapsamında faiz istenebileceğini, itirazdan sonra davalının 12.01.2011 tarihinde 4.407,47 TL, 17.02.2011 tarihinde 150,00 TL, 04.03.2011 tarihinde 908,69 TL ödeme yaptığını ileri sürerek, itirazın iptali ile dava açılmadan önce takipten sonra ödenen 5.446,16 TL'de dahil olmak üzere %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin tüm edimlerini yerine getirdiğini, davacıya borcu olmadığını, davacının dayandığı faturaların müvekkili şirkete tebliğ edildiğinin ispat edilmesi gerektiğini, davacı tarafından sunulan sözleşmenin imzasız olduğunu, vade farkı faturası kesilemeyeceğini, davadan önce yapılan ödemeler için icra inkâr tazminatı talep edilemeyeceğini, alacağın likit olmadığını savunarak, davanın reddini ve %40 kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; taraflar arasında ihtilaflı bulunan 6.853,00 TL miktarlı faturanın gecikme faizine ilişkin olup davacının dayandığı sözleşmede davalı tarafın imzasının bulunmadığı anlaşıldığından ve takipten önce de temerrüde düşürülmediğinden bu miktarın istenemeyeceği, davacı tarafından düzenlenen ve davalı ticari defterlerine de kayıt edilip bilahare defter kayıtlarından çıkarıldığı bilirkişi tarafından saptanan 2.220,53 TL miktarlı faturadan da davalının borçlu olduğu, davacının davalıya 2.743.284,25 TL miktarlı fatura kestiği, bu faturalardan 6.853,00 TL miktarlı faturanın gecikme faizi olup taraflar arasında ihtilaflı bulunduğundan bu faturanın düşülmesi sonucu davacının davalıya 2.736.431,25 TL miktarlı fatura kestiği, davalının takip tarihine kadar davacıya 2.725.765,54 TL miktarında ödeme yaptığı, bu ödeme miktarının düşülmesi sonucunda davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 10.665,71 TL bakiye alacağı bulunduğu, davalının borca kısmi itirazından sonra, ancak davadan önce davacıya toplam 5.466,16 TL ödemede bulunduğu, takipten sonra ödenen bu miktarın da düşülmesi sonucu davacının davalıdan dava tarihi itibariyle 5.199,55 TL alacaklı olduğu, davalının davadan sonra da davacıya 2.817,68 TL ödemede bulunduğu saptanmış ise de bu miktar ödeme infaz sırasında dikkate alınacağından davacı alacağından düşülmediği, ayrıntıları Hukuk Genel Kurulu'nun 16.10.1996 gün ve 1996/601 E., 711 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, itirazın iptali davalarında haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirleneceğinden davacının takipten sonra ödenen 5.466,16 TL alacak için icra inkâr tazminatı talebinin yerinde olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın 5.199,55 TL için iptaline, takibin bu miktar asıl alacak üzerinden devamına, davadan sonra ödenen meblağın icra müdürlüğünce infazda dikkate alınmasına, 5.199,55 TL alacak ile itirazdan sonra ve davadan önce ödenmiş olan 5.466,16 TL üzerinden % 40 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline, 822,36 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2-Davalı vekilinin, itirazdan sonra ve davadan önce ödenmiş olan miktara yönelik temyiz itirazları yönünden;İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.Yasal dayanağını İİK'nın 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur. İcra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödeme yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır. İtirazın iptali davasına özgü bir sonuç olan icra inkâr tazminatı, salt borca haksız şekilde itiraz edilmiş olmasının bir sonucu olduğundan ve borca haksız şekilde itiraz edilmesini önleme amacını taşıdığından, sonradan borcun kısmen veya tamamen ödenmiş olmasının, borçluyu bu tazminatı ödemekten kurtarmaması gerektiği düşünülebilir. Ne var ki, icra inkar tazminatı, niteliği gereği, ancak itirazın iptali davası sonucunda davanın tamamen veya kısmen kabulüne karar verilmesi koşuluna bağlı olarak, hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminattır. Bu nedenle, takibe konu borcun tamamen ödenmiş olması halinde alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından, açtığı dava bu gerekçeyle reddedileceği; böylesi bir davanın kısmen de olsa kabulü söz konusu olamayacağı için, icra inkar tazminatına da hükmedilemeyecektir. Bunun gibi, itirazdan sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, alacaklının ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yararı olmayacağından, ödenen miktar göz önüne alınmaksızın, borca itirazın tümüyle iptali istemiyle açılan dava, ödenen kısım yönünden reddedileceği için, bu kısım için de yine icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. O halde, alacaklının icra inkâr tazminatı isteme hakkının, borçlu tarafından borca tamamen veya kısmen itiraz edildiği anda, itiraza konu borç miktarı yönünden kendiliğinden doğan bir hak olduğu söylenemez. Tekrar vurgulanmalıdır ki, alacaklı yararına bu tazminata hükmedilebilmesi için, mutlaka, açılıp kısmen de olsa kabul ile sonuçlanmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır. Eş söyleyişle bu tazminat, kendiliğinden doğmaz, bir mahkeme hükmüne ihtiyaç gösterir. O halde, itirazdan sonra ve davadan önce yapılan ödemeler düşülmek suretiyle itirazın iptali davası açılması durumunda, alacaklının ödenen kısım yönünden icra inkâr tazminatı isteme hakkının ortadan kalkacağı gibi bir gerekçeye dayanılarak, davadan önceki ödemelerin müddeabbihten düşülmemesi gerektiği ileri sürülemez. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün ve 19-589 E, 645 K; 30.03.2005 tarih ve 19-200 E., 210 K; 19.10.2011 gün ve 19-532 E, 640 K; Dairemizin 07.02.2013 tarih ve 2012/5291 E, 2013/634 K; 20.09.2013 tarih ve 3608 E., 5586 K; 23.01.2014 tarih ve 2013/7155 E., 2014/387 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Davadan sonra kısmen ödeme yapılması halinde, dava tarihi itibariyle ödenmeyen kısım yönünden davanın kabulü ile bu kısmi ödemelerin icra aşamasında nazara alınmasına, tamamının davadan sonra ödenmesi halinde davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir. Bu durumda, mahkemece itirazdan sonra davadan önce ödenmiş bulunan 5.466,16 TL'ye ilişkin istemin hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığından, HMK'nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi ve davacı lehine hükmedilen icra inkâr tazminatının itirazın haksız olduğu belirlenen ve itirazın iptaline karar verilen 5.199,55 TL üzerinden belirlenip hükmedilmesi, reddedilen meblağ üzerinden davalı yararına hükmedilmesi gereken vekalet ücretine esas miktara 5.466,16 TL'ye ilişkin miktarın da dahil edilmesi gerekirken, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşik uygulamasını yansıtmayan ve sonradan vazgeçilen ve Dairemizce de benimsenmeyen 1996 tarihli kararı esas alınmak suretiyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.