Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3161 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 6110 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ:...Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, davacı kooperatife ortak olan davalının 04.09.2013 tarihli olağanüstü genel kurul kararı ile alınmış olan ek ödeme ve aidat ödemesini yapmadığını, bu hususun 06.09.2013 tarihinde davalıya taahhütlü mektup ile bildirildiğini, borcun ödenmemesi nedeniyle 5.000,00 TL asıl alacak, 2.465,75 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 7.465,75 TL'nin tahsili için takip yapıldığını, davalının haksız ve kötüniyetli olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı, 31.12.2012 tarihinde kooperatif üyeliğinden ayrıldığını, ayrıldığı tarih itibariyle davacı kooperatife herhangi bir borcunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini ve %20 kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 04.09.2013 tarihli genel kurul toplantısında kararlaştırılan 5.000,00 TL'lık aidatın 2013 yılı üye aidatı olarak belirlendiği, oysa ki davalının 31.12.2012 tarihli kooperatif yönetim kurulu kararına istinaden 01.01.2013 tarihi itibariyle üyelikten ayrıldığı, 2013 yılında kooperatif üyesi olmayan davalının, üyelik döneminde kendisine tahakkuk ettirilmeyen bir kooperatif borcundan sorumlu tutulmasının kooperatif anasözleşmesinin 20. maddesine göre mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, genel kurul kararı ile kararlaştırılan ek ödemenin işlemiş faizi ile tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi iken, 6335 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanun’un 5. maddesinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak, 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir. Dava, 01.07.2012 tarihinden sonra, 30.05.2014 tarihinde açılmış olup, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 99. maddesi uyarınca ticari dava niteliğini haiz ise de, yargı çevresinde Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmamakta ise 6102 sayılı TTK'nın 5/4. maddesinde Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davaya devam edilmesi ve görevsizlik kararı verilmemesi gerektiği açıkça öngörüldüğünden, bu davaya Asliye Hukuk Mahkemesi olarak bakılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Takibin dayanağı olan 04.09.2013 tarihli genel kurulun 3. gündem maddesinin son cümlesinde, tahmini bütçede yer alan aidat kaleminin bir sonraki maddede görüşülerek karara bağlanmak üzere yönetim kurulunca tanzim edilen çalışma programının ve tahmini bütçenin, yapılan oylama neticesinde mevcudun oybirliğiyle kabul edilmesine, 4. maddesinde ise 2013 yılı üye aidat ödemesinin belirlenmesine geçilerek, yapılan görüşmeler sonucunda kooperatifin ivedi ve zaruri ihtiyaçlarında kullanmak üzere herbir ortaktan 25.09.2013 tarihine kadar 5.000,00 TL aidat alınmasına karar verilmiştir.Kooperatifler Kanunu'nun 13. maddesi, "Yönetim kurulu, anasözleşmeye uygun olarak yapılacak isteğe rağmen, bir ortağın kooperatiften istifasını kabulden kaçınacak olursa, ortak çıkma dileğini noter aracılığı ile kooperatife bildirir. Bildiri tarihinden itibaren çıkma gerçekleşir." hükmünü içermektedir. Ortağın istifa bildirimi yenilik doğurucu nitelikte olup, kooperatife ulaştığı anda sonuç doğurur. Yukarıda anılan 13. maddenin yazılış biçimi ortağın istifasının kooperatifçe kabulünü gerekli kıldığı izlenimi yaratmakla beraber noter aracılığı ile yapılan bildirime özel önem verilmek suretiyle, noter aracılığı ile yapılan bildirimin kabulünün gerekli bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu durumda ortağın yenilik doğurucu nitelikteki istifa iradesini ilk olarak noter vasıtasıyla kooperatife duyurması ortaklıktan çıkmanın gerçekleşmesi için yeterlidir. Bir kooperatif ortağı, istifasının noter ihtarı ile kooperatife ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar aidat borçlarından 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16/son maddesi uyarınca sorumlu olup, üyelerin ödemeleri arasındaki eşitliğin istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarih itibariyle bu şekilde sağlanması gerekir. Kural olarak ortak, üyesi olduğu davacı kooperatifin belirlediği inşaat finansmanı ve genel giderlere ilişkin aidat borçlarının, sonradan istifa etmiş ya da ihraç edilmiş olsa dahi istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar doğan kısmından sorumludur. Takibin salt istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden önce ya da sonra başlatılması olgusu, istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden önce doğan bu sorumluluğu kaldırmaz. Nitekim, anılan Kanun'un 27/son cümlesinde, ortaklığın düşmesinin ortağın anasözleşme veya diğer suretlerle doğmuş borçlarının yok olmasını gerektirmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir. İstifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihten sonra doğan aidat borçlarından ortak sorumlu değil ise de, istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden sonra daireyi kooperatife geri vermeyip, kullanmaya devam etmiş ve genel hizmetlerden yararlanmakta ise, bu yararlanmanın karşılığı olan genel giderlerden de talep halinde sorumlu olacaktır. Bu durumda, takibe konu alacaklar istifanın ulaşması ya da ihracın kesinleşmesi tarihinden önce doğmuş ise, inşaat finansman ve ayrıca genel giderlerden genel kurulda kararlaştırılan temerrüt faizi ile birlikte üye sıfatıyla sorumlu olduğu benimsenmeli, davalının istifasından ya da ihracın kesinleşmesinden sonraki döneme ait olması durumunda ise, takipte istenen "aidat alacağı" kapsamında hangi kalemlerin yer aldığı tesbit edilerek kooperatif hizmetlerinden yararlanma söz konusu ise bu yararlanmanın karşılığı olan genel giderlerden ve temerrüde düşürülmesi durumunda işlemiş faizinden yasal oranda temerrüt faiziyle birlikte olmak üzere BK'nın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre talepte bulunulabileceği ilke olarak kabul edilmelidir. Her üye, üye olurken, üyeliğinin .../... istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar devam edeceğini bilmekte olup, aidat ödemelerini ihracın kesinleşmesine ya da noterden gönderdiği istifanın tebliğine kadar yapması ve kooperatifin hesabına aktarması tüm ortakların yararına olup, eşitlik ilkesinin de bir gereğidir. Öte yandan, 6100 sayılı HMK'nın 266/1. (1086 sayılı HUMK'nın 275.) maddesi, "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir" hükmünü içermektedir. Aynı Kanun'un 282. (1086 Sayılı HUMK’nın 286.) maddesinde belirtilen bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı ve hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği hükmü, HMK'nın 281. (HUMK'nın 283.) madde hükmü uyarınca bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa, hakimin bir kez bilirkişi incelemesine karar verildikten sonra bundan dönerek uyuşmazlığın çözümünün hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümlenebileceği kabul edilemez. Kaldı ki, somut uyuşmazlık çözümünde bilirkişinin rey ve mütalaasına başvurulmasını zorunlu kılar niteliktedir.Bu durumda mahkemece, davacı kooperatif vekilinin bilirkişi raporuna, takibin dayanağı olan genel kurulun 4 no'lu gündem maddesinin 3 no'lu gündem maddesinin son cümlesi ile ilintili olduğu, 4 no'lu gündem maddesi ile alınmasına karar verilen paranın davalının 01.01.2013 tarihli istifasından önce doğduğunu ileri sürerek itiraz etmiş olduğu dikkate alınarak, 04.09.2013 tarihli genel kurulda görüşülerek oylanan tahmini bütçe ve dayanaklarının davacı kooperatiften istenilmesi, ibraz edilmezse kooperatifin adresinde defter ve kayıtların incelenmesi için keşif yapılması, buna rağmen inceleme yapılamaz ya da defter ve belgelere ulaşılamaz ise bilanço ve gelir gider cetvelleri ile yönetim ve denetim kurulu raporları, anasözleşmenin 40. maddesi uyarınca ilgili Ticaret Sicil Memurluğu'ndan ya da 41. maddesi gereğince belgelerin gönderildiği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü'nden getirtildikten sonra, davacı vekilinin itirazlarını cevaplandırır nitelikte, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli rapor alınıp, takip konusu alacağın tamamının ya da bir kısmının davalının istifasından önce doğmuş olduğunun belirlenmesi durumunda, takip tarihinden önce temerrüde düştüğü yolunda herhangi bir delil ve belge sunulmadığından, bu kısım yönünden davanın kabulüne; alacağın istifadan sonra doğduğunun belirlenmesi durumunda ise şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.