MAHKEMESİ : Bakırköy 10. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 21/05/2013NUMARASI : 2009/220-2013/237Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Davacılar vekili, müvekkillerinden F.. A.. ve N.. A.. ile davalı yüklenici arasında 28.06.2003 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmede 3. kat dairenin çatı piyesli yapılacağı kararlaştırıldığı halde bunun yapılmadığını, mutfak, banyo ve tuvaletin tavana kadar fayans olması ve odaların tavanlarının kartonpiyer yapılması gerekirken, bu işlerin eksik bırakıldığını, binanın SSK prim borcu ve vergi cezaları bulunduğunu, halen kat irtifakının tesis edilmediğini ileri sürerek, şimdilik 800,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; 3. kat 3 nolu dairenin oda tavanlarının kartonpiyerinin yapılmadığı, mutfak kiriş üstü fayans kaplamasının eksik bırakıldığı, eksik bırakılan bu işlerin malzeme ve işçilik bedelinin toplam 800,00 TL olduğu, binada henüz kat irtifakının tesis edilmediği, hissesini dava tarihinden önce davalıya satmış bulunan davacılardan F.. A..'un aktif dava ehliyetine sahip bulunmadığı, dava konusu edilen miktarların ayrı ayrı açıklanması yönünden kesin süre verilmiş olmasına rağmen SSK prim borcu ve vergi cezaları ile ilgili olarak süresinde bir açıklama getirilmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 800,00 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, SSK borcuna ve para cezalarına yönelik davanın açılmamış sayılmasına, faiz talebi iddianın genişletilmesi niteliğinde bulunduğundan ve davalı tarafından buna muvafakat edilmediğinden, bu yöndeki istemin reddine karar verilmiştir. Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir. 1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2-Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak eksik iş bedeli ile yüklenici tarafından ödenmesi gerektiği ileri sürülen SSK borcu, vergi borçları ve varsa bunlardan kaynaklı faiz ve cezaların tahsili istemine ilişkindir. Sözleşmenin 3. maddesinde "Sözleşme yapıldıktan sonra A. F.. A.. kendi hissesini (2/3) Müteahhit A.. A..'a devredecektir. Bina yapıldığı zaman A. F.. A..'un hissesi ister annesi N.. A.. üzerine kalacak veya isterse N.. A..'dan kendi hissesine isabet eden kısmı (alınacak olan daireden) 2/3 (20/136) hisseyi alacaktır." hükmüne yer verilmiştir. Sözleşmenin tarafı olan arsa sahibi davacı F.. A..'un taşınmaz üzerindeki payını yüklenici olan davalı dışında kalan dava dışı 3. kişilere tapuda avans olarak devretmiş olması, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan hakları ayrıca yazılı olarak temlik etmedikçe, anılan sözleşmeye dayalı hakların da devri anlamına gelmez. (YHGK'nın 26.03.2008 tarih 15-279 E., 2008/277 K. sayılı ilamı ile Dairemizin 21.03.2013 tarih ve 327 E, 1732 K sayılı ilamı bu yöndedir.) BK'nın 163. maddesi gereğince, alacağın temliki kapsamında sözleşmeden doğan şahsi hakların temliki yazılı biçimde yapılmadıkça geçerli olmaz. Sözleşmeden kaynaklanan hakların temlik edilmiş olması halinde, arsa sahibinin sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunma hakkı olmayacaktır.Öte yandan, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 355 nci vd. ( 6098 sayılı TBK'nun 470 nci vd) maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin bir türü olan “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi” iş sahibinin bir arsanın muayyen bir payının bedel olarak devri veya devri taahhüdü karşılığında, yüklenicinin bir inşa (yapı) eseri meydana getirmeyi taahhüt ettiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen, ivazlı, çift tipli bir karma sözleşmedir. Davacı F.. A..'un yüklenici davalıya bu sözleşmenin özelliği gereğince inşaat yapımının bedeli olarak arsa payını avans olarak devretmesi, sözleşmeden kaynaklanan hakların davalı yükleniciye temliki sonucunu doğurmayacağından, davacı sözleşmeye dayalı haklarını yüklenici davalıya ileri sürebilir. Bu davacının davacı taraf sıfatı bulunup bulunmadığının tespiti, davalı yükleniciye değil, 3. kişilere devir ve ayrıca sözleşmeden kaynaklanan hakların temlik edilip edilmemesine bağlıdır.Bu durumda mahkemece, bu davacının sözleşmeden kaynaklanan haklarını tapuda devir yaptığı davalı yükleniciye temlik edip etmediği, bu davacıdan ve yüklenici davalıdan sorulup, varsa yazılı temlik sözleşmesinin sunulmasının sağlanması, davacının davacı taraf sıfatı bulunup bulunmadığı üzerinde yeterince durulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönden eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmamıştır.3-Davacı F.. A..'un davacı taraf sıfatının bulunması halinde bu davacı yönünden de olmak üzere; Dava dilekçesinde tüm bu taleplerle ilgili olarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 800,00 TL'nin tahsili talep edilmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırılmıştır. Mahkemece, 25.09.2012 tarihli celsenin 2 nolu ara kararı ile, davacılar vekiline, dava dilekçesindeki taleplerini miktarları ile birlikte ayrı ayrı açıklaması hususunda 2 haftalık kesin süre verilmiş, davacılar vekilince kesin süreden sonra sunulan 04.02.2013 tarihli ve 14.05.2013 tarihli dilekçelerle açıklamalarda bulunulmuş ise de mahkemece, anılan ara kararı gereğince açıklama dilekçesinin süresinde ibraz edilmediği gerekçesiyle, para cezaları ve SSK borcuna yönelik davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Dava dilekçesinde, SSK borçları ile diğer vergi borç ve cezaları da dahil edilerek şimdilik 800,00 TL talep edilmiş olmasına rağmen, 04.02.2013 havale tarihli dilekçede mutfak kiriş üstü fayans işi için 300,00 TL, kartonpiyer yapılması işi için 500,00 TL olmak üzere 800,00 TL talep edildiği açıklanmış, para cezalarına ve SSK borcuna ilişkin olarak ilgili kurumlardan gelecek cevabi yazıların beklenmesi istenmiştir. Bu durumda, SSK borçları ile diğer vergi borç ve cezaları için açılmış bir dava bulunduğunun, ancak bu taleplerle ilgili harcın yatırılmamış olduğunun kabulü gerekir. Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. (492 Sayılı Kanun m.15, 21). Bu anlamda davanın maktu vey a nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava Konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya yarar ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/1-a). Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/2-a). Harçlar Kanunu'nun 16/1. maddesinde değer ölçüsüne göre harca tabi işlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı öngörülmüştür.Harçlar Kanunu'nun 32. maddesi gereğince eksik harç tamamlanmadan müteakip işlemler yapılamaz. Bu durumda mahkemece, dava konusu edilen SSK borçları ile diğer vergi borç ve cezalarına ilişkin ilgili kurumlara yazılan müzekkere cevapları geldikten sonra, harcın tamamlanması için aynı Kanun'un 30. maddesi uyarınca davacılar vekiline süre verilerek re'sen eksik harcın tamamlatılması, harç ikmal edildiğinde, yargılamaya devam edilmesi, aksi halde dosyanın SSK borçları ile diğer vergi borç ve cezalarına ilişkin istemler yönünden işlemden kaldırılması, üç ay içinde davanın yenilenmemesi halinde anılan istemler bakımından açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.4-Kabule göre; a) 6100 sayılı HMK'nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir. Aynı Kanun'un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (HMK md. 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örn: Hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir. Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK'nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK md. 51) Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, "sıfat" yerine "husumet" terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur.Bu husus mahkemece re'sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def'i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re'sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur. 6100 sayılı HMK'nın 297/2. maddesi, "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmünü içermektedir. Mahkemece hükmün gerekçe kısmında davacılardan F.. A..'un dava ehliyeti bulunduğu gözardı edilerek aktif dava ehliyetinin bulunmadığı ve kabulüne karar verilen alacağın davalıdan alınarak davacılar N.. A.., E.. K.. ve M.. K..'a verilmesi gerektiği belirtildiği halde, hüküm fıkrasında " F. A.. ile ilgili davanın aktif husumet yokluğundan reddine," ilişkin hüküm sonucunun yazılmamış olması ve birden fazla davacı olduğu gözden kaçırılarak infazda tereddüt uyandıracak şekilde kabulüne karar verilen alacağın "davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmesi de doğru olmamıştır.b) YHGK'nın 12.12.2012 tarih ve 2012/9-1170 Esas, 1172 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere mülga 1086 sayılı HUMK'nın 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun açıklanması gerekir. Ayrıca kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Diğer anlatımla, mahkemece tarafların birine HMK'nın 94. maddesi uyarınca, kesin süre verilirken yerine getirilmesi istenilen hususa uyulmaması halinde ne gibi bir işlem yapılacağının bilinmesi bakımından kesin sürenin sonuçlarının da ara kararında açıkça belirtilmesi ve sonuçların ilgili tarafa hatırlatılması ve kesin süreye ilişkin sonuçların hatırlatılıp, hatırlatılmadığının denetlenebilmesi gerekmektedir. Mahkemece, 25.09.2012 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı ile davacılar vekiline kesin süre verilmiş ise de, kesin süreye uyulmamasının sonuçları ihtar edilmemiştir. Bu nedenle makemece usulüne uygun olarak verilmiş bir kesin sürenin varlığından da söz edilemeyeceğinden, SSK borçları ile diğer vergi borç ve cezalarına ilişkin istemin bu nedenle de reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı F.. A.. yararına, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.