Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2863 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2362 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : Hukuk MahkemesiTaraflar arasında görülen sıra cetveline itiraz davası sonucunda verilen hükmün bozulmasına ilişkin Dairemizin 08.12.2014 gün ve 10466 Esas, 7924 Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekilince istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü.Davacı vekili, davalı tarafından borçlu... aleyhine yürütülen takibe dayanak bono ve icra takibinin muvazaalı olduğunu, taraflar arasında gerçek bir alacak ilişkisi bulunmadığını, borçlunun müvekkili bankadan 30.05.2011 tarihinde kredi talebinde bulunduktan bir gün sonra, davalı ile arasında borç alacak ilişkisi bulunmadığı halde, muvazaalı bir bono düzenlenerek takip başlatıldığını, borçlunun aynı dönemde başka bankalardan da kredi çektiğini ve hiçbirini ödemediğini, borçlunun kredileri ödememe niyetiyle çektiğini, sahip olduğu tek malvarlığı olan taşınmaz üzerine haciz koydurarak bankaların başlatacağı icra takiplerini sonuçsuz bırakma saiki ile hareket ettiğini ileri sürerek...sayılı dosyasında düzenlenen sıra cetvelinde, davalıya ayrılan paydan davacı bankanın alacaklı olduğu... ...sayılı dosyalarında alacaklı olduğu miktarın ödenmesini talep etmiştir.Davalı vekili, borçludan olan alacağın gerçek bir alacak olduğunu, müvekkilinin borçlu ...borç para verdiğini, karşılığında takibe konu senedi aldığını, davacının borçlu aleyhine yaptığı icra takipleri ile hacizlerinin müvekkilinin icra takibinden ve haczinden sonra olduğunu, muvazaa iddiasının soyut kaldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine Dairemizin 08.12.2014 tarih ve 10466 E., 7924 K. sayılı ilamıyla muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddianın, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasında olduğu, bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarihin önem taşıdığı, muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerektiği, daha önce doğan alacağın, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamayacağı, takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulmasının, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar olmadığı, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükünün, davalı alacaklıda olduğu, davalı alacaklının alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun ve birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği, her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bononun, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı, senetler ve çeklerin ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemeyeceği ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamayacağı, davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihi değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, somut olayda, davacıya ait... sayılı dosyasında, borçlu hakkında 31.10.2011 tarihinde icra takibine başlanıp, bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerine 11.11.2011 tarihinde haciz konulduğu, yine... sayılı dosyasında 25.10.2011 tarihinde takibe başlanıp, 30.12.2011 tarihinde haciz konulduğu,... sayılı dosyasında ise 23.01.2012 tarihinde takibe başlanıp, 06.04.2012 tarihinde taşınmaz üzerine haciz konulduğu, dosyada bulunan ödeme planına göre borçluya kullandırılan kredinin ilk taksidine ait ödeme tarihinin 03.07.2011 olduğu, bunun yanında davalı tarafından borçlu hakkında ...sayılı dosyasında 31.05.2011 keşide tarihli bonoya dayalı olarak başlatılan takibin 31.05.2011 tarihli olup, bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerine 04.10.2011 tarihinde haciz konulduğunun görüldüğü, davacının alacaklı olduğu icra dosyalarında dava dışı borçlunun 30.05.2011 tarihli kredi başvurusu üzerine düzenlenen 03.06.2011 tarihli kredi sözleşmesinde belirtilen ilk taksidin ödeme tarihi olan 03.07.2011'de borcun ödenmediği, borçlunun bu tarihe kadar ödeme yapmama hakkının bulunduğu, bu tarihten önce varsa ödememe niyetine bir sonuç bağlanamayacağı, davacı alacağının 03.07.2011 tarihinde ödenmemesi üzerine 05.08.2011 tarihinde ödeme ihtarı çekildiği, kredi başvuru talep ya da sözleşme tarihinde alacağın doğmadığı, 03.07.2011 tarihinin ise, davalının alacaklı olduğu icra dosyasının dayanağı olan ve her zaman düzenlenebilen bononun en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan takip tarihinden sonra olduğu, davacının diğer iki icra dosyasına konu alacaklarının da açıkça daha sonra doğduğu ve takibe konduğunun anlaşıldığı, bu durumda mahkemece, davalı tarafın alacağının üç icra dosyasına konu davacı alacağından daha önceden doğduğu ve daha sonraki tarihli davacı alacağı bakımından muvazaa yaratılamayacağı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek davalı yararına bozulmuştur.Bu kez, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, 3,20 TL harç ve takdiren 261,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 03.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.