Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2862 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2878 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasında görülen sıra cetveline itiraz davası sonucunda verilen hükmün bozulmasına ilişkin Dairemizin 14.10.2014 gün ve 1824 Esas, 6255 Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekilince istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü.- KARAR -Davacı vekili, ... 8. İcra Müdürlüğü'nün 2009/7460 E. sayılı dosyasında düzenlenen 12.09.2011 tarihli sıra cetvelinde pay ayrılan davalının alacağının her zaman düzenlenmesi mümkün olan bonoya dayandığını, borçlunun icra dairesine gelerek borcu kabul edip takibi kesinleştirmesinin alacağın muvazaalı olduğunu gösterdiğini ileri sürerek, davalının sıra cetvelinden çıkartılarak payının müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkili ile dava dışı borçlu arasında alım satım sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağı için yapılan protokol gereği iki adet bono düzenlendiğini, bono bedellerinin ödenmemesi üzerine icra takibi yapıldığını, alacağın muvazaalı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine Dairemizin 14.10.2014 tarih ve 1824 E., 6255 K. sayılı ilamıyla, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddianın, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasında olduğu, bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarihin önem taşıdığı, muvazaadan sözedilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerektiği, diğer anlatımla, muvazaadan sözedilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması gerektiği, daha önce doğan alacağın daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamayacağının gözetilmesi gerektiği, takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulmasının, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar olmadığı, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükünün, davalı alacaklıda olduğu, davalı alacaklının alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamasının gerektiği, her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bononun, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı, senetler, faturalar ve çeklerin ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemeyeceği ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamayacağı, davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, somut olayda, davacının alacaklı olduğu .... 14. İcra Müdürlüğü'nün 2009/14961 Esas sayılı dosyasında, 12.12.2008 tanzim, 20.03.2009 vade tarihli 300.000,00 TL bedelli bir adet bonoya dayalı olarak 09.04.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla takip başlatıldığı; davalının alacaklı olduğu ... 8. İcra Müdürlüğü'nün 2009/7460 Esas sayılı dosyasında ise, davalı alacaklının 05.12.2008 tanzim, 05.01.2009 vade tarihli 260.000,00 TL bedelli ve 05.12.2008 tanzim, 05.02.2009 vade tarihli 220.000,00 TL bedelli toplam iki adet bonoya dayalı olarak 11.03.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla takibe başladığı, ödeme emrinin borçlulara 12.03.2009 tarihinde tebliği üzerine borçlu şirketi temsilen kendisine asaleten Ahmet Hayta'nın 16.03.2009 tarihinde İcra Müdürlüğü'ne gelerek borca ve takibe itirazı olmadığını bildirdiği, mal beyanında bulunması üzerine borçlu şirketin menkul ve gayrimenkullerine 16.03.2009 tarihinde haciz konulduğu, sıra cetveline dayanak gayrimenkuller için satış avansı yatırılarak 03.03.2011 tarihinde satış talep edildiği ve 15.08.2011 tarihinde yapılan ihalenin kesinleşmesi üzerine 12.09.2011 tarihinde sıra cetveli tanzim edildiğinin anlaşıldığı, diğer anlatımla, davalı alacaklının icra takibinin dayanağı senetlerin tanzim ve vade tarihi ile takip tarihinin, davacı alacaklının dayandığı senetlerin tanzim ve vade tarihi ile takip tarihinden önce olduğu, alıcı davalıya satım sözleşmesi uyarınca mal teslimi yapılmaması üzerine satıcı borçlu tarafından 05.12.2008 tarihli protokol uyarınca teslim edilen bonoların, takibin dayanağı olup, bu protokolün dava tarihinde yürürlükte olan HUMK'nın 299. maddesine göre en son düzenlenebileceği tarihin, davalının başlattığı takibin tarihi olan 11.03.2009 olduğu, bu tarihin davacının takip tarihinden önce olması sebebiyle, davalının alacağının gerçek bir alacak olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu durumda mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak muvazaa şartlarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek, davalı yararına bozulmuştur.Bu kez, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, 3,20 TL harç ve takdiren 261,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 03.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.