Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2827 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9024 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 18/07/2013NUMARASI : 2011/59-2013/295Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Davacı vekili, müvekkilince davalı aleyhine cari hesap alacağının tahsili için takip başlatıldığını, davalının takibin 3.762,52 asıl alacak 200,00 TL ihtar gideri ile 1.705,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 5.667,59 TL'lik kısmına itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkiline ait tüm ticari defter ve belgelerin 09.10.2011 tarihinde Antalya 'da gerçekleşen sel felaketi sonucunda zayi olduğunu, zayi belgesi alınmasına ilişkin davanın sonucunun beklenilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunmadığından usulüne uygun olmadığı, usulsüz tutulan davacı defterlerine göre davalıdan 12.447,30 TL alacağın kayıtlı olduğu, davalı tarafça defterlerinin zayi olduğundan bahisle defter sunulmadığı, davacı vekilince yemin deliline dayanılmadığı, davacı taraf icra takip dosyasında itirazsız kesinleşen 8.625,00 TL üzerindeki miktar yönünden davalıdan alacaklı olduğunu, usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine, davalının kısmi itirazının kabulü ile takibin itirazsız kesinleşen 8.625,00 TL asıl alacak ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %16 ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle devamına karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, taraflar arasındaki konaklama hizmetinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemediği takdirde diğer tarafa yemin teklif edebilir. Ancak ispat yükü kendisine düşen taraf bütün delillerle iddiasını veya savunmasını ispatlamaya çalışıp bunu başaramadığı takdirde son çare olarak yemin deliline başvurur (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.baskı, cilt III, sh.2493). HMK'nın 232/2. maddesi uyarınca tüzel kişiye teklif edilen yemin, tüzel kişinin yetkili organı tarafından eda edilir. Bu temsilci yemin konusu işlemin yapıldığı tarihteki değil, yemin teklif edildiği zamanki temsilcisidir. Ayrıca, birlikte temsil söz konusu olduğu taktirde yeminin bağlayıcı olabilmesi için birlikte temsile yetkili kişilerin tamamının da yemin etmesi zorunludur. Bilirkişi tarafından, davacının ticari defterlerinin kapanış tasdikleri olmadığından usulüne uygun tutulmamış oldukları tespit edilmiş ise de, davacı tarafça ticari defterler dışında cari hesabı oluşturan faturalar, karşı tarafa tebliğe ilişkin belgeler ile davalı tarafın yapmış olduğu rezervasyonlar için davacı tarafça düzenlenen ve konaklama hizmetin verildiğine ilişkin "voucher" tabir edilen belgelere dayanılmıştır. Bilirkişi tarafından, bu belgelere dayalı olarak davacı tarafın, davalı müşterilerine konaklama hizmeti verdiği görüşü bildirilmiştir. YİBBGK'nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK'nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK'nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu'nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu'nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK'nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. Bu durumda mahkemece, fatura tebliğine ilişkin belgeler incelenerek yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde cari hesabı oluşturan faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun davacı tarafça kanıtlanmış olduğu, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının kanıt yükünün bu kez davalıya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin kanıtlanamaması ya da davalı tarafça iade edildiğinin kanıtlanması halinde ise, faturalara konu hizmetin verilip verilmediği üzerinde durulması, davacının yemin dışında kalan diğer delillerle iddiasını kanıtlayamaması halinde yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak ve HUMK'nın 229. ve 232. madde hükümleri de gözetilerek oluşacak uygun sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, henüz incelenmesine sıra gelmemiş olan yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre karar verilmesi doğru olmamıştır.2-Kabule göre de, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır.Yasal dayanağını İİK'nın 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Somut olayda, davalı tarafça takip konusu alacağın bir kısmı kabul edilmiş olup, dava itiraz edilen kısım yönünden açılmıştır.İtiraza uğramayan bölüm yönünden takip kesinleşmiş olup, bu kısım ile ilgili icra takibi devam edecektir. Mahkemece itiraza uğramayan bu kısım ile ilgili açılmış bir dava bulunmadığı halde itirazsız kesinleşen kısım ile ilgili de hüküm kurulması doğru olmamıştır. SONUÇ :Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.