MAHKEMESİ : İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)TARİHİ : 15/11/2012NUMARASI : 2011/417-2012/308Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Davacı vekili, davalıların dava dışı S.S. ... Yapı Kooperatifinin 2004 ve sonrası yıllarındaki yöneticileri olduklarını, müvekkilinin İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/206 Esas 2003/860 Karar sayılı ilamı ile davalıların temsil ettiği kooperatiften 3.209.00 TL çıkma payı alacağını hak ettiğini, mahkeme kararının 16.02.2004 tarihi itibariyle kesinleştiğini, bu kararın 29.04.2004 tarihinde İskenderun 1. Müdürlüğü'nde takibe konulduğunu icra takibi sonucu borçlu kooperatif adına hiç bir mal varlığına rastlanmadığını, kural olarak Kooperatifler Kanunu'nda hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunu'nun Anonim Şirketlere ait hükümlerinin uygulanması, burada hüküm yoksa kolektif şirketlere ait hükümlerden yararlanılması gerektiğini, yöneticilerin gerek kanunun ve gerekse anasözleşmenin kendilerine yüklediği vazifelerin kasten veya ihmalen yapılmamasından dolayı doğan zararlardan sorumlu olacaklarını, kooperatife ait genel kurulları düzenli olarak yapmadıklarını, dava konusu yapılan ve kooperatif kayıtlarına işlenmiş bulunan bu alacaktan şahsen ve müteselsilen sorumlu bulunduklarını ileri sürerek, 9.777,00 TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar davaya cevap etmemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; kooperatif yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluk hallerinin sınırlı ve sayılı sayıda düzenlendiği, şahsi sorumluluk halleri ile ilgili Kooperatifler Kanunu'nda düzenleme bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunu'nun uygulanacağı, yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olmayacakları hususunun kural olarak getirildiği, yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluklarına başvurabilmenin ancak belli durumlarda söz konusu olacağı, şahsi sorumluluğun şartlarından birinin kusurlu hareket etmek ve bir diğerinin ise bu kusurlu hareketten dolayı zarara sebebiyet vermek olduğunu, davacının alacağının yönetim kurulu üyelerinin bu alacağı ödememiş olmalarından kaynaklanmadığı, bu alacağın davacı ile kooperatif arasındaki bir alacak olduğu, mahkemece 2001/206 Esas sayılı dava dosyasında hüküm altına alındığı anlaşıldığı, yönetim kurulu üyelerinin davacının alacağını ödememiş olması nedeni ile davalıların kusurlu hareket ettikleri kabul edilse dahi asıl alacağın bu kusurlu hareketten kaynaklanmadığı, bu durumda yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluğuna başvurulamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluğuna dayalı olarak alacağın tahsili istemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3. maddesinde; "Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur" hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3. maddesinde ise; "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar" hükmüne yer verilmiştir.Aynı Kanun'un 98. maddesi yollaması ile dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TTK'nın 336. maddesi uyarınca, genel olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yapmış oldukları sözleşme ve işlerden dolayı şahsen sorumlu değildir. Aynı maddede beş bent halinde sayılan durumlar, bu genel ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5. bent ''idare meclisi azaları şirket namına gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden ve ihmal neticesi olarak yapılmamasından gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler'' hükmünü içermektedir. Yine dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 41, 50 ve 51. madde hükümleri ile yukarıda anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilerin ve temsile yetkili şahısların zarar doğuran eyleminden dolayı, yöneticiler ve kooperatif müteselsilen sorumludurlar. Bu nedenle, ortaklığın, yöneticilere karşı sorumluluk davası açmasının yanı sıra ortakların, kooperatife karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakları bulunmaktadır. TTK’nın 340. maddesinde, 309. maddeye yapılan göndermenin sadece sorumluluk halleri ile sınırlı olduğunun ve 309. maddedeki “hükmolunacak tazminat şirkete verilir” hükmünün 336. maddedeki doğrudan doğruya zarar hallerine uygulanmayacağının kabulü gerekmektedir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticiler kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlar ise de, anılan 336. maddedeki hallerde kooperatife, kooperatif ortaklarına ve kooperatif alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar. Yöneticilerin görevlerini ifa sırasındaki zararın kusur ile işlendiği karinesinin aksini ispat etmedikçe 338.maddesi gereğince sorumluluktan kurtulamazlar. Diğer yandan, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 14.05.1970 tarih ve 2722/2030; 27.02.1990 tarih 9543/1576; 14.02.2005 tarih ve 2004/4501 Esas, 2005/1130 Karar; 19.02.2007 tarih ve 2005/14680 Esas, 2007/3131 karar sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3.maddesinde yöneticilerin kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatifin sorumlu olacağı düzenlenmiş ise de, bu hükmün yöneticiler ile birlikte kooperatifin dahi sorumlu olacağı şeklinde yorumlanması gerekir. 1982 Anayasası'nın 36. maddesinde yer verilen "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" ibaresi, ortakların dava açma hakkının temel dayanağıdır. Kooperatif ortağı olma, kooperatife karşı dava açma hakkından vazgeçme olarak yorumlanamayacaktır. Ortak tarafından dava hakkının kullanılması, ortaklığın TTK'nın 341. maddesine dayalı dava açma hakkında olduğu gibi, genel kurul kararına ve davanın denetçilerin asıl ya da vekil aracılığı ile dava açmasına bağlı değildir.Ortakların dava açma hakları da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim kurulu üyelerinin yasa ve anasözleşme hükümlerine aykırı davranışları ile ortaklığın malvarlığını azaltan veya kötüleştiren davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararıdır. Ancak, ortak TTK’nın 340. madde yollaması ile 309/1. maddesi uyarınca dolaylı zarar dolayısıyla açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise doğrudan zarar halidir. Bu halde yöneticilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır. TTK'nın 336/5. maddesinde anlamını bulan bu dava türünde ise ortaklar talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isteyebilirler. Bu durumda, mahkemece, kooperatif uygulamaları ve mali konularda uzman bir bilirkişi seçilerek, genel kurul ve yönetim kurulu kararları, tüm defter, kayıt ve belgeleri ile varsa banka hesapları celp edilmek suretiyle incelenerek, davacının TTK 336/5. maddesi uyarınca davalı yöneticilerin yasa ve anasözleşme hükümlerine aykırı davrandıklarını iddia ettiği gözönünde bulundurularak, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davacının kesinleşmiş alacağına kavuşması yönünde davalıların kusurlu olup olmadıkları hususlarında açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak, oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.