Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2508 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 2728 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki asıl ve birleşen kooperatif üyeliğinin iptali ve üyelik devrinin tespiti davasının yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatiften edinmiş olduğu mesken vasıflı taşınmazı, 21.02.2011 tarihinde ...'e sattığını, satış işleminin bir dilekçe ile 23.12.2011 tarihinde davalı kooperatife bildirildiğini, kooperatif tarafından dilekçeye karşı herhangi bir cevap verilmediğini, bu durumun kooperatif üyeliğinin iptali isteminin zımnen kabulü anlamına geldiğini, satış tarihinden itibaren tahakkuk edecek olan aidat vs. ödemelerin devralan ...'e ait olduğunun davalıya bildirildiğini, tüm bunlara rağmen davalı kooperatifin müvekkilinin üyeliğine son vermediğini ve müvekkili hakkında aidat borçları nedeniyle icra takibi yaparak borçların ödenmesini talep ettiğini ileri sürülerek, müvekkilinin davalı kooperatif üyeliğinin 21.02.2011 tarihi itibariyle iptalini talep ve dava etmiştir.Asıl davada davalı kooperatif vekili, davacının üyeliğinin sona erdirilmesi yolunda kooperatif yönetimi tarafından alınmış bir kararın mevcut olmadığını, böyle bir kararın alınabilmesi için daireyi satın alan yeni malik ve davacının kooperatif yönetimine birlikte başvurarak yeni malikin daireyi satın aldığını ve kooperatife üye olmak istediğini beyan etmesi gerektiğini, ancak böyle bir beyan üzerine davacı eski malikin üyeliğinin sona erip yeni malikin üye olarak kabul edilebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Birleşen davada davacı vekili, müvekkilinin...'nden edinmiş olduğu mesken vasıflı taşınmazı, 21.02.2011 tarihinde davalı ...'e sattığını, satışla birlikte bahsi geçen kooperatif üyeliğinin de davalıya devredildiğini ileri sürerek, kooperatif üyeliğinin davalı ...'e 21.02.2011 tarihi itibariyle devredildiğinin tespitini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı ... vekili, açılan davaya bakma görev ve yetkisinin...Mahkemelerine ait olduğunu, müvekkilinin taşınmazı 21.02.2011 tarihinde davacıdan satın aldığını, ancak bu işlemin bir kooperatif hisse devir işlemi olmadığını, müvekkili tarafından davalı kooperatife üyelik başvurusunda bulunulmadığını ve müvekkilinin kooperatife üyeliği ile ilgili herhangi bir kararın da söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Davacı vekili, 15.12.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile müvekkilinin üyeliğinin taşınmazın satış tarihi itibariyle sona erdiğinin tespiti talebinin yerinde görülmemesi halinde müvekkilinin istifaya ilişkin 25.04.2013 tarihli ihtarnamesinin davalı kooperatife tebliğ tarihi itibariyle üyeliğinin sona erdiğinin tespitini talep ve dava etmiştir.Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 14. ve kooperatif anasözleşmesinin 17. madde hükümleri çerçevesinde kooperatif üyeliğinin devri için üyeliği devreden ve devralan arasında düzenlenmiş devir sözleşmesinin bulunması ve birlikte her ikisinin kooperatif tüzel kişiliğine başvurması gerektiği, davacı üyenin bağımsız bölümünü davalı ...'e devrettiği, ancak her ikisinin kooperatif üyeliğinin devri konusunda bir sözleşme düzenlemedikleri ve davalı ...'ün kooperatife üyeliği için kooperatife birlikte başvurmadıkları, davacının 2011 yılı içerisinde yapılan ödemelerden başka ödemesinin bulunmadığı, davacının hesabındaki ödemelerin ...'ün hesabına virman edildiğini gösteren herhangi bir kayda rastlanmadığı, 2011-2013 yıllarında gerçekleştirilen tüm genel kurul toplantılarına davacının davet edildiği ve hazirun cetvellerinde de kayıtlı olduğu, kooperatif üyesinin adına tahsis edilen bağımsız bölümü tapudan üçüncü kişiye devretmesinin kooperatif üyeliğinin devri sonucunu doğurmadığı, davacı tarafından noter kanalıyla keşide edilen 25.04.2013 tarihli ihtarname ile ortaklıktan ayrıldığının bildirildiği, ihtarnamenin tebliği tarihinde davacının ortaklığının sona erdiği ve asıl davada ortaklığın iptalini talep etmekte bu nedenle hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davacının 25.04.2013 tarihli noter aracılığıyla gönderdiği istifasının, davalı kooperatife tebliğ edilmediğine ilişkin kooperatifçe temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2)Davalı kooperatif anasözleşmesinin 17/3. maddesi, “Devir halinde eski ortağın kooperatife karşı tüm hak ve yükümlülükleri yeni ortağa geçer” hükmünü içermektedir. Ortaklığın devir biçimi yasada gösterilmemiştir. Ancak pay devrinin alacağın temliki yolu ile yapılması, temlikin de BK'nın 163. maddesi maddesi uyarınca yazılı olması gerekmektedir. Üyeliğe bağlı hak ve alacakların borçlusu kooperatif, alacaklısı ise üyeliği devir alan yeni ortaktır. Eğer devir eden ortak pay yönünden borçlu ise, borcun nakli hükümleri uygulanır (BK 173 vd), borç devir alana geçer. Ancak, pay devri için resmi şekle bile gerek bulunmamaktadır. Her ne kadar yapı kooperatifinde, ortakları mal sahibi yapmak amacı olsa bile, pay devri, bir satış vaadi de değildir. Bu nedenle, adi yazılı devir dahi geçerlidir. Devredenin borçları, devre ve devrin kabulüne engel değildir. Devredenin borçları devir alana geçer ve ödemediği takdirde devralanın ihraç edilme olanağı da her zaman vardır. Daire satımında üyelik kendiliğinden alıcıya satım ile birlikte geçmez. Satıcının üye olması ve üyeliğinin alıcı tarafından ayrıca devir alınması gerekmektedir. Üyelik ayrıca devredilmedikçe satıcının üyeliği kooperatif nezdinde devam eder. Satıcının üye olması, alıcının bu üyeliği ayrıca devir alması, devir alanın kooperatif üyelik koşullarını taşıması halinde kooperatifin bu kişiyi 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 14/3. ve anasözleşmenin 17/2. maddeleri uyarınca ortaklığa kabul etmesi zorunludur. Üyelik devir sözleşmesi yapıldığı tarih itibariyle sözleşmenin yanları arasında geçerli sonuç doğurmasına karşın, kooperatif bakımından ise 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 14/3. ve anasözleşmenin 17/1. ve 2. maddeleri hükümleri gereği, devrin kooperatife bildirilmesi ve yönetimin makul sürede yapacağı inceleme sonunda devir alanın ortaklık şartlarını taşıması durumunda devir alanı makul süre içerisinde üyeliğe kabulü kararı verdiği tarihte hüküm ifade eder. 17/1. madde hükmünde yer alan yazılı başvuru koşulu, devrin geçerliliğine ilişkin olarak değil, devrin kooperatife iletilmesi ve kabulü için ispat bakımından sevk edilmiştir. Bu nedenle, kooperatif üyelik hakkının devredildiğinin davadan önce davalı kooperatife bildirilmemesi, devir alanın hakkına olumsuz bir etki yapmaz. Buna göre mahkemece, kooperatif üyeliğinin devrinin geçerliliğinin, devreden ve devralan tarafın birlikte kooperatife başvurmasına bağlanması hatalı olmuştur. Öte yandan, asıl ve birleşen dava tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır ve eda davasının öncüsü durumundadır. Henüz koşulları tamam olmadığı için açılamayan eda davası için ilerdeki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulması bakımından, kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası güncel bir yarar var ise açılabilir. Tespit davasının konusu maddi vakıalar değil, yalnız hukuki ilişkiler olabilir ve hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespitinde davacının güncel bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yararın varlığı, dava koşulu niteliğinde olup; mahkemece, kendiliğinden gözönünde tutulur. Dava, hakkın ihlali nedeniyle mahkemeden hukuki korunma istemidir. Dava hakkı da, hukuki yarar ile sınırlıdır. Davacı, ihlal edildiğini ileri sürdüğü hakkını elde edebilmek için mahkeme kararına muhtaç bulunmalıdır. Bu bağlamda, hukuki korunmada (davada), zorunluluk olmalıdır. Tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse o zaman davacının ayrı bir tespit davası açmasında hukuki yararı yoktur. Îdeal veya geleceğe dönük bir yarar yeterli değildir. Kural olarak, eda davalarında hukuki yararın varlığı asıldır ve ayrıca bu yönde bir ispat yükümlülüğü yoktur. Eda davası ile aynı zamanda davanın dayandığı hakkın veya hukuki ilişkinin var olduğunun tespiti de hüküm altına alınır ve buna bağlı olarak eda emrini kapsar. O halde eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz. Tespit davalarında ise; hukuki ilişkinin varlığının, hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir. Bu da, üç şartın birlikte varlığına bağlıdır. a)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı;b)Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı;c)Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Somut olayda, asıl ve birleşen dava dilekçelerinde daire satım tarihinde üyeliğin ve parasal yükümlülüğün sona erdiğini, buna rağmen icra takibi yapıldığını ileri sürerek satım tarihi itibariyle, ıslah dilekçesinde ise bu tarih kabul edilmezse istifa ihtarının tebliğ tarihi itibariyle üyeliğinin sona erdiğinin tespiti talep edilmiş olup, davacının parasal yükümlülüklerinin üyeliğin devir suretiyle sona erdiği tarihe kadar devam ettiği hususunu icra takibine itirazında bildirmesi, itirazın iptali davasında savunması ve o mahkemece bu savunma üzerinde durulması ya da takibin kesinleşmesinden sonra ya da takip öncesinde açacağı menfi tespit davasında ileri sürmesi mümkün olup, üyeliğin sona erdiği tarihin tespitinde davacının HMK'nıın 106/2. madde hükmünde belirtilen korunmaya değer güncel bir yararının bulunmadığı, üyelikten istifanın, üyelik sıfatının devamına bağlı olan davalarda kararın kesinleşmesine kadar devam etmesi gereken hukuki yarara ilişkin dava koşulunun gerçekleşmediğine gerekçe oluşturabileceği gözetilerek, her iki davanın HMK'nın 114/1-h ve 115/2. madde hükümleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, asıl davada davacının kooperatif üyeliğinden istifa etmesi sebebiyle hukuki yararın kalmadığı gerekçesi dayanılması ve her iki davanın esastan reddine karar verilmesi de doğru olmamıştır. Diğer yandan, gerekçeli karar başlığında asıl dava tarihinden önce tasfiye haline girdiği anlaşılan davalı kooperatifin unvanına 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 98. madde hükmü yollamasıyla tasfiyenin başladığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 439/son (asıl dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK'nın 533/son) maddesi ile davalı kooperatif anasözleşmesinin 87/2. bent hükmü uyarınca eklenmesi gereken "Tasfiye Halinde" ibaresinin eklenmemesi de hatalı olmuştur. Ne var ki, asıl ve birleşen davada verilen karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, HUMK'nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi kısmen değiştirilerek ve hüküm fıkrasında yapılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK'nın 438/7. maddesi uyarınca aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması, gerekçeli karar başlığındaki davalı kooperatifin unvanındaki yanlışlığın aşağıdaki şekilde düzeltilmesi gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün gerekçesi kısmen değiştirilerek ve "HÜKÜM" bölümünün 1. bendindeki "hukuki yararı bulunmadığından"; 2. bendin 3. satırındaki "davanın" ibaresinden sonra, "HMK'nın 114/1-h ve 115/2. madde hükümleri uyarınca usulden" ibaresinin yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, gerekçeli karar başlığındaki davalı kooperatifin unvanının başına "Tasfiye Halinde" ibaresinin eklenmesine, alınması gereken harç peşin yatırıldğından yeniden har alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.