Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2304 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8246 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)TARİHİ : 03/07/2013NUMARASI : 2011/711-2013/518Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.-K A R A R-Davacı vekili, müvekkili ile davalı yüklenici arasında imzalanan 22.02.2007 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, müvekkiline düşen 3 ve 4. katlardaki dairelerin inşaat ruhsatı alındığı tarihten itibaren 1 yıl içerisinde teslim edileceğinin kararlaştırıldığını, inşaat ruhsatının 10.10.2008 tarihinde alınmış olması nedeniyle teslimin engeç 10.10.2009 tarihinde yapılması gerektiğini, ancak teslimin bu tarihte gerçekleşmediğini, bunun üzerine sözleşmeden kaynaklanan toplam 57.700,00 TL kira bedeli ve cezai şart alacağının tahsili amacıyla aleyhinde başlatılan icra takibine karşı davalının haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, ilave işler ve inşaat alanının geç teslimi nedeniyle tesliminin 31.05.2011 tarihine uzadığını, bu tarihe kadar olan kira bedelinin davacıya ödendiğini, sözleşmede işin belirlenen sürede tamamlanmaması halinde sadece cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ayrıca kira bedeli istenemeyeceğini, ayrıca fazladan yapılan imalatların bedellerinin davacı tarafından ödenmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davaya Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılmış, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; ilave işler nedeniyle teslim tarihinin 31.05.2011 tarihine kadar uzadığı, bu nedenle davacının cezai şart isteminin yerinde olmadığı, ancak davacı tarafından davalıya gönderilen 01.07.2011 tarihli ihtar tarihi itibariyle de henüz teslimin gerçekleşmediği, bu bakımdan davacının 2011 yılı Haziran ve Temmuz aylarına ilişkin 1.100,00 TL kira bedeli isteminde haklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın iptaline, 1.100,00 TL asıl alacak ve 73,00 TL ihtar masrafı olmak üzere, 1.173,00 TL üzerinden takibin devamına karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı kira bedeli ve gecikmeden doğan cezai şartın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; “ Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun “Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e) bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi”; (h) bendinde tüketici işleminin, "mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi"; (f) bendinde satıcının “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade edeceği belirtilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 3/e maddesine göre tüketici, bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımdan hareketle, her alıcının tüketici olmadığını söylemek mümkündür. Kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi amaçlarla da alıcı olunabilir. Bir mal veya hizmeti, bu amaçlarla satın alanlar, tüketici sayılmaz. Ticari veya mesleki amaç, alıcının amacına göre belirlenir. Amaç (saik), işlemin niteliğini belirleyen bir unsurdur. Tüketilmek üzere piyasaya sunulan ürün ve işleri, bedeli karşılığında, edinmek, kullanmak, bu ürün ve işlerden yararlanmak, bir tüketim işlemidir. Burada özellik objektiftir ve karine, tüketme işlemidir. Tüketici de, bu işlemi yapan kişidir (İlhan, Cengiz, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun-Şerh, Ankara 2006, 1. Baskı, s.20). Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Satış sözleşmesi, mülkiyeti devir gayesi güden sözleşmelerin başında gelir ve tüketim amaçlı düzenlendiği takdirde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalır.Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabülden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında “ alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. 4077 sayılı yasanın 4. maddesi kapsamında da sıklıkla satın alma tabiri kullanılmaktadır. Bu madddede mal ve hizmetler açısından bir ayrım yapılmaksızın "satış", "satıcı", "satın alınan" ifadeleri ile nihai tüketici olarak satın alanın ayıplı mal ve hizmet alımına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, somut olayda taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi bulunmasına göre bu kanunun uygulanmasıyla ilgili bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Yasa'nın 23. maddesi hükmü, Yasa'nın uygulanmasıyla ilgili olarak çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara Tüketici Mahkemeleri'nde bakılmasını öngörmüştür. Başka bir ifadeyle, 4077 sayılı Yasa, bir uyuşmazlığa Tüketici Mahkemesi'nce bakılmasının tek koşulu olarak, uyuşmazlığın kendisinin uygulanmasıyla ilgili olarak çıkmış olmasını aramıştır. Somut olayda, 3/h bendinde yer alan "tüketici işlemi" 3/c bendinde yer alan "mal" bulunmamakta olup, yasada dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri, olağan tüketim işleri kapsama alınmıştır. Anılan sözleşmeden kaynaklanan eldeki dava, dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 355. vd. maddelerine (TBK'nın 470. vd.) dayalı olup, 4077 sayılı Yasa'nın uygulanması söz konusu olmadığından, olayın çözümünün genel hükümler çerçevesinde yapılması gerekir. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığının ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların da yasanın amacına rağmen Tüketici Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder. Nitekim, aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.02.2003 tarih,15-127 E., ve 102 K.; 10.11.2010 tarih ve 15-560 E., 589 K.; 19.10.2011 tarih ve 13 -538 E., 648 K. sayılı ilamlarında da açıklanmış bulunmaktadır.Açıklanan bütün bu nedenlerle, yerel mahkemece, isabetli bir biçimde Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış olan davaya bu sıfatla bakılmaya devam edilmesi gerekirken, 21.12.2012 tarihli duruşmada davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılmasına karar verilerek, işin esası hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.