MAHKEMESİ .Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilinin talebi üzerine yazılı emir yoluyla bozulması istenilmekle dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacılar kendilerinin davalı kooperatifin üyesi iken kooperatifin ana sözleşmede öngörülen amacına ulaşması nedeniyle kendilerinin de 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun ortaklıktan istifayı düzenleyen hükmü uyarınca 04.01.2011 tarihinde ortaklıktan ayrıldıklarını, davalı kooperatifin 10.04.2010 tarihinde yapılan genel kurulu uyarınca kooperatiften tasfiyesine karar verildiğini ve tasfiye işlemlerinin devam ettiğini, kooperatif mülkiyetinde kalan taşınmazların paya çevrilmesinden sonra, ortakların paylarına düşen meblağın aidat borçlarından mahsup edileceğinin duyurulduğunu, kendilerinin tasfiye kararının alındığı tarihte üye olduklarını, ortaklık payların tahsili için girişilen takibe davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.Davalı vekili, davacıların 04.01.2011 tarihi itibari ile ortaklıktan ayrıldıklarını, istifanın yenilik doğurucu nitelikte olduğunu ve müvekkiline ulaştığı anda sonuç doğuracağını, davacıların bu tarih itibariyle müvekkili kooperatife aidat veya benzer ödemelerde bulunmadığını, 10.04.2010 tarihili genel kurulda tasfiye kararı alındığını, kooperatif bünyesinde bulunan iki konuta ortak kaydedilip bedelinin tahsil edildiğini, bu bedellerin aidat borcu olan ortakların gecikme zammından düşülmek üzere ortaklara eşit olarak dağıtılmasına karar verildiğini, ancak ortaklara para dağıtılmadığını, aidat borçlarından mahsup yapılmak sureti ile hesaplaşma yoluna gidildiğini, davacıların ortak başına 1.050,00 TL olarak hesaplanan ve aidattan mahsup edilen bu bedeli talep ettiklerini, bu istemin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre; davacıların ortaklıklarının 04.01.2011 tarihinde sona erdiği, davalı kooperatifin 10.04.2010 tarihinde yapılan genel kurulunda, kooperatifin tasfiyesine karar verildiği, bu tarihte davacıların üye olduklarını 10.04.2011 tarihli genel kurulda ise ortakların tasfiye alacaklarının 1.050,00 TL olduğunun belirlenip bu miktarın üyelerin borçlarından sayılmak suretiyle mahsuplaşmanın yapılacağının kararlaştırıldığı, davacıların üyeliklerinin sona erdiği tarih itibariyle herhangi bir borçlarının olmadığının tespit edildiği, bu nedenle tasfiye alacağından mahsup yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın taraflara tebliğ edilmesine rağmen temyiz talebinde bulunulmadığından 13.05.2013 tarihinde kesinleştiği karara şerh edilmiştir. Davalı kooperatif vekili, 03.06.2013 tarihli dilekçesi ile Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü'ne başvurup, kararın yazılı emirle kanun yararına bozulmasını talep etmiş, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü'nün 25.03.2014 tarihli yazısı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan mahkeme kararının kanun yararına temyiz edilmesi talep edilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 20.06.2014 tarihli dilekçesi ile mahkeme kararının HUMK'nın 427/6. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması talep olunmuştur. Mahkemece alınan 11.07.2012 tarihli bilirkişi Kadir Tekin taraafından verilen ilk bilirkişi raporunda davacının davalı kooperatiften herhangi bir alacağı olmadığı belirtilmiş olup, davacılar tarafından 08.10.2012 tarihli dilekçe ile rapora itiraz edilmiştir. Mahkemece ikinci bilirkişi Savaş Kara'dan alınan 09.01.2013 tarihli raporda ise ilk bilirkişi raporunun tam tersine olarak davacı tarafın davalıdan 1.059,32 TL alacaklı olduğu belirlenmiş olup bu raporada davalı kooperatif vekilince 12.02.2013 tarihli dilekçe ile itiraz edilmiştir.Bu durumda, mahkemece raporlar arasındaki tam tersi görüşler giderilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden yazılı emir isteğinin kabulü ile hüküm kanun yararına bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın HUMK'nın 427/6. maddesine dayalı olarak kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonucuna etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin son fıkrası uyarınca, gereği yapılmak üzere kararın örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.