Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2156 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 961 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Davacı vekili, müvekkili kooperatifin davalıdan olan sulama alacağı nedeniyle davalı hakkında 3.087,00 TL asıl alacağın yasal faizi ile tahsili için başlatılan icra takibinin davalının itirazı neticesinde durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı, davacı kooperatife borcu bulunmadığını, senetlerdeki imzaların kendisine ait olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının borcunu ödediğine dair bir belge sunamadığı, senetlerdeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ettiği, ancak bu itirazın esasa cevap süresi içinde yapılması gerektiği belirtilerek, itirazın iptali ile takibin devamına, takip konusu alacağın % 20'si olan 617,40 TL icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmiştir.Kararı, davalı temyiz etmiştir.1-Takibin dayanağı olan sulama makbuzlarındaki davalıya atfen atıldığı belirtilen imzaların, incelemeye elverişli ve imza niteliğinde olmayan, paraf niteliğindeki işaretten ibaret olduğu anlaşıldığından imza incelemesinin sonuç doğurmayacağı kabul edilmiş, Mahkeme'ce imza incelemesi yaptırılmaması sonucu itibariyle doğru olmuştur.Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2-Dava, sulama borcunun tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/3. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi iken, 6335 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9.madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir..../...S.2.Öte yandan, kooperatif ile ortağı arasındaki ortaklık ilişkisinden doğan davaların 1163 sayılı Kanun'un 99. maddesinde ticari dava olduğu kabul edilmiş ise de, münhasıran asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu öngörülmemiştir. Buna göre dava tarihi itibariyle Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü niteliğinde ve münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işlerden değil ise, davalı tarafça bu yönde ve süresinde bir itiraz olmadığı sürece bu husus re'sen dikkate alınamaz ve asliye hukuk mahkemeleri 01.10.2011 tarihinden önce açılan davalarda miktar yönünden görevli ise, bu tarihten sonra açılan davalarda davanın niteliğine göre görevli ise davaya bakmalıdır. Somut olayda, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5/3. maddesinin yürürlükte olduğu dönemde 21.06.2012 tarihinde açılan ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 99. maddesine göre münhasıran ticaret mahkemesinin görevli olmadığı bu davada, davalı tarafça iş bölümü itirazında bulunulmadığı ve Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişkinin iş bölümü ilişkisi olduğu gözönünde bulundurulduğunda, mahkemenin davanın niteliğine göre davaya bakmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır.Davalı tarafça, HMK'nın 317/2. maddesindeki 2 haftalık yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmemiş olup, bu husus HMK'nın 128. maddesi uyarınca davalının dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkar etmiş sayılması sonucunu doğurmaktadır.Davalı tarafça, 1. oturumda ve süresinden sonra sunduğu beyan dilekçesinde, kendisinin ayrı kuyusu bulunduğu, kooperatif sulama suyundan yararlanmadığı ve bu hususun keşif ile belirlenebileceği savunulmuş olup, bu savunma inkâr kapsamında ileri sürülmesi mümkün olan ve davanın reddini amaçlayan bir savunma olup, mahkemece savunmanın genişletilmesi olarak kabulü hatalı olmuştur.Bu durumda mahkemece, uzman bilirkişi refakatinde mahallinde keşif ve inceleme yapılarak, davalının davacı sulama kooperatifince verilen suyu kullanıp kullanmadığı, ayrı kuyusu bulunup bulunmadığı, kuyusunun yeterli su verip vermediği hususlarında rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.Öte yandan, davacının unvanı S.S. Kula Köyü Sulama Kooperatifi olduğu halde, gerekçeli karar başlığında, dava dilekçesinde kooperatif temsilcisi olarak gösterilen şahsın isminin davacı olarak yazılmış olması, HMK'nın 297/1-b madde hükmüne aykırı olmuştur.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.