Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1916 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 985 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Manavgat 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 11/12/2012NUMARASI : 2011/680-2012/629Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R-Davacı vekili, arsa malikleri olan davacı ve davalı H.. K.. ile davalı yüklenici şirket arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, müvekkiline zemin katta asma katlı 3 no'lu dükkan, 1. katta 2 no'lu daire, 2. katta 6 no'lu daire ve 4. katta 16 no'lu dairenin verilmesi konusunda anlaşmaya varıldığını, 19.08.2010 tarihli ek sözleşme ile ilk sözleşmede değişiklik yapıldığını, fakat bu sözleşme yapılırken müvekkilinin iradesinin hile ile fesada uğratıldığını, bilgisizliğinden ve tecrübesizliğinden faydalanıldığını ileri sürerek, ek sözleşmenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı şirket vekili, davacının okuma yazma bildiğini, sözleşmeye uygun olarak inşaata başlanmasından sonra birkaç kez inşaatı görüp kontrol ettiğini, zeminde davalılara ait iki dükkanın inşa edilmekte olduğunu gördüğünü ve itiraz etmediğini, iddianın haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı H.. K.. vekili, zemin kattaki dükkanın imar planı gereği iptal edilmesi gerektiğini, ek sözleşme ile bu konuda düzenleme yapıldığını ve tamamen tarafların iradelerine uygun olduğunu, önceki sözleşmedeki paylaşımın Belediye imar durumuna uygun olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; 02.02.2010 tarihinde arsa malikleri S.. K.. ve H.. K.. ile davalı yüklenici şirket arasında arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi imzalandığı, davacıya zemin katta asma katlı 3 no'lu dükkan, 1. katta 2 no'lu daire, 2. katta 6 no'lu daire ve 4. katta 16 no'lu dairenin verilmesi gerektiği, daha sonra 19.08.2010 tarihli ek sözleşme ile paylaşımın yeniden düzenlendiği, davacıya zemin kattaki 3 no'lu dükkanın verilmediği, 3 no'lu dükkanın kapıcı dairesine çevrildiği, davacıya isabet eden dükkan yok sayıldığından bağımsız bölüm sayısının azaltılmış olduğu, paylaşımda ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu, konu ile ilgili tecrübesi bulunmayan davacı hakkında gabinin subjektif unsurlarının gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile 19.08.2010 tarihli ek sözleşmenin iptaline karar verilmiştir. Karar, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.1- Dava, hile hukuki nedenine dayalı olarak 19.08.2010 tarihli ek sözleşmenin iptali istemine ilişkindir.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 28. maddesinde "Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olması bile, o akit ile ilzam olunmaz" hükmüne yer verilmiş ve 31. maddesinde hilenin anlaşıldığı tarihten itibaren bir senenin geçmesiyle akde icazet verildiği kabul edilmiştir. Öncelikle hile nedenine dayalı bir davanın dinlenebilmesi için ileri sürülen vakıaların hile olarak kabul edilmesi ve akdin diğer tarafının hile yaptığının ispatlanması gereklidir. YHGK'nın 15.12.2004 tarih ve 14-558 E, 722 K; 09.02.2005 tarih ve 1-7 E, 47 K sayılı ilamlarında açıklandığı üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede yanıltma sözkonusudur. Hile koşullarının varlığı halinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Bunun yanı sıra, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması da hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla bu hak kullanılabilir. HMK'nın 25/1. maddesi, "Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz."hükmünü içermektedir. Somut olayda, dava dilekçesi ile yargılama sırasındaki anlatımlardan davanın hileye dayalı olarak açıldığı anlaşılmış olup, maddi vakıa ile ilgili bir ıslah işlemi de yapılmamıştır. Bu durumda, mahkemece, maddi vakıalara ilişkin olarak dava dilekçesindeki anlatımla bağlı kalınarak, davanın 818 sayılı BK'nın 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürede açıldığı da gözetilerek, hile iddiası ile ilgili tarafların delilleri değerlendirilerek yukarıdaki açıklamalar ve ilkeler gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, BK'nın 21. maddesinde düzenlenen "Gabin" hükümlerine göre uyuşmazlığın çözümlenmesi doğru olmamıştır.2-Bozma nedenine göre, davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine gerek görülmemiştir.3- Kabule göre ise; BK’nın 21. maddesi “Bir akitte ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu takdirde, eğer mutazarrırın müzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise, mutazarrır bir sene zarfında akti feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere madde metninde “gabin” tüm unsurları ile açık olarak tanımlanmamış ise de, gerek öğreti ve doktrinde ve gerekse uygulamada gabinden söz edebilmek için, edimler arasındaki aşırı dengesizlik (objektif), zarar gören tarafın diğer tarafa oranla zayıf durumda bulunması (subjektif) unsurlarının bir arada bulunması gerektiği kabul edilmektedir. Nitekim, zayıflık sayılan haller Kanun’da, müzayaka, tecrübesizlik ve düşüncesizlik olarak belirtilmiştir. Müzayaka hali de doktrinde, ekonomik ve şahsi yönden darda kalma olarak kabul edilmektedir. (Prof.Dr.Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler c.1, 5'nci Bası, sh.503.vd).Somut olayda, tüm dosya kapsamına göre, gabinin objektif, yani edimler arası aşırı dengesizlik unsurunun bulunmadığı gözardı edilmiştir. Ayrıca 19.08.2010 tarihli ek sözleşmeye göre yapılan paylaşımda yükleniciye isabet eden 1 no'lu dükkan niteliğindeki taşınmazın pay devri, bizzat yine davacı tarafından, ek sözleşme tarihinden sonraki bir tarih olan 31.12.2010 tarihinde yapılmıştır. Bu durumda ek sözleşmenin ifa edildiği de anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, gabinin objektif unsurunun bulunmadığı ve ifa edilmiş bir sözleşmenin iptalinin mümkün olmadığı hususu gözardı edilerek, yazılı şekilde yanılgılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının davalılar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.