MAHKEMESİ: Bandırma 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ: 27/10/2011NUMARASI: 2009/159-2011/294Davacı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından 04/06/2009 tarihli bildirimle haklı ya da geçerli sebeplere dayanmaksızın feshedildiğini sözleşmenin feshinden dolayı kıdem ve ihbar tazminatlarının fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı işveren sözleşmenin tamamen haklı sebeplerle feshedildiğini davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece davanın kısmen kabulüne kara verilmiştir.Kararı kanuni süresi içinde davalı işveren tarafından temyiz etmiştir. İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinin II. bendinde, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığında işverenin haklı fesih imkanının olduğu açıklanmıştır. Yine aynı maddenin II. bendinin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkanı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere kanundaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkanı tanımaktadır. İşçinin eleştiri sınırları içinde kalan söz ve davranışları ise, işverene haklı fesih imkanı vermez (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 01/12/2009 tarihli ve 2008/ 11819 esas, 2009/ 32509 sayılı karar) . Somut olayda davacının 17/05/2007-04/06/2009 tarihleri arasında davalı işyerinde özürlü kadrosunda pençe işçisi olarak görevlendirildiği davacı hakkında 01/05/2008 tarihli yazı ile performans değerlendirmesinde 149 puan aldığı, aldığı puanın uyarı cezasını gerektirmesi sebebi ile konu ile ilgili iki gün içinde savunma verilmesinin istenmesi üzerine davacının savunmasında “geçerli bir sebebim yok geçerli bir sebebimin mi olması gerekiyor“ demek sureti ile lakayt davrandığı, 18/05/2009 tarihli tutanakla verilen görevleri yerinegetirilmediğine ilişkin uyarı yazısını imzadan imtina ettiği, 30/05/2009 tarihinde de işe 2.5 saat geç gelmesine ilişkin tutanak tutulduğu davacının bu tutanağı hayırlı olsun şerhi yazmak suretiyle tebliğ aldığı savunmasında ise eşinin babaannesinin ölümü nedeniyle geç geldiğini “Mahmut enayidir, ne verseniz yer normaldir, biz köleyiz en küçük bir şeyde öküz altında buzağı arıyorsunuz hayırlı olsun güle güle kullanın uyarıyı. Bu arada asistanlardan kol bacak eğitimi alacak arkadaşlar var, a, saygılar yüce makama, merak ettim çerçevemi yapıyorsunuz....bu uyarıyı” şeklinde yazılı savunmasında da aynı tavrı sürdürdüğü, yeminle dinlenen davalı tanığı Atakan Sakin, davacının işyerinde disiplinsiz hareketleri dolayısıyla amirleri tarafından uyarıldığını öğretim asistanı olarak çalışan ..adlı çalışanın uyarıları üzerine davacının bağırarak karşılık verdiğini belirtmiştir. Gerek tanık anlatımlarından gerekse dosyadaki belgelerden davacının işyerindeki davranışlarının ve savunma yazısındaki uslubunun iş etiği, güven ve bağlılık esaslarına aykırı olduğu gibi işyerinde iş disiplinini bozucu, işveren otoritesini sarsıcı nitelikte olduğu açıkça ortadadır. Bu durumda işverenden iş ilişkisini sürdürmesi beklenemeyeceğinden fesih haklı sebeplere dayanmaktadır. İçinin iş sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun'un 25/II maddesi uyarınca doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışları sebebi ile fesheden işverenin bildirim şartına uyma, kıdem ve ihbar tazminatı yükümlülükleri bulunmadığından davanın reddi yerine, aksine düşüncelerle kabulü usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirirO halde davalı işverenin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19/03/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.