Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4368 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 590 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: Batman İş MahkemesiTARİHİ: 29/11/2011NUMARASI: 2009/832-2011/936Davacı vekili, müvekkilinin asıl işvereni T.P.A.O Bölge Müdürlüğüne bağlı petrol kamplarında aşçı olarak çalışmakta iken kanundan doğan hakkı nedeniyle Petrol-İş Sendikasına 11/06/2009 tarihinde üyelik başvurusu yaptığını, 02/07/2009 tarihinde sendikaya üyeliğinin kabul edildiğini, bilahare Batman İş Mahkemesinde müteahhit işçisi değil davalı TPAO işçisi olduğunun tespitine dair dava açtıklarını ve akabinde asıl işveren olan davalı TPAO'nun baskısı ile müteahhit tarafından açılan davanın geri alınması için müvekkili üzerinde baskılar kurulduğunu, bu baskılar sonuç vermeyince asıl işverenin baskısı ile 31/07/2009 tarihinde müvekkilin iş sözleşmesine alt işveren tarafından fesih nedenleri açık ve kesin olarak bildirilmeden son verildiğini, müvekkilinin işten çıkarılmasını gerektirir haklı ve geçerli bir neden bulunmadığını, feshin davacının sendikaya üyelik başvurusu yapması ve akabinde asıl işveren TPAO'ya karşı tespit davası açması nedeni ile asıl işveren TPAO'nun talimatı ile gerçekleştiğini, bu durumun dürüstlük kuralına aykırı olduğu, gibi fesihte asıl işverenin hakkın kötüye kullanımı nedeniyle kötü niyeti söz konusu olduğunu, bu nedenlerle iş sözleşmesinin feshinin usulsüz olduğunun tespiti ile feshin geçersizliğine ve davacının eski işine iadesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, davacının müvekkili ile yüklenici firma arasında imzalanan sözleşme gereğince yüklenici firma elemanı olarak çalıştığını, davacının müvekkili işverenliğe karşı herhangi bir bağımlılığının bulunmadığını, davacının bağımlılığının kendisini istihdam eden yükleniciye ait olup, tüm denetim, işe alma, işten çıkarma, emir ve talimat verme, cezalandırma yetkisinin de yükleniciye ait olduğunu, bu sebeplerle davacının işvereni yüklenici olduğundan işe iade davasının müvekkiline karşı açılmasının usule aykırı olduğunu, davanın öncelikle husumet yönünden reddine, bu mümkün olmadığı takdirde yüklenici firmanın davaya dahil edilmesini, davacının müvekkil kuruma karşı Batman İş Mahkemesinde tespit davası açtığını ve yargılama devam ederken işe iade davası açıldığını ve dava dilekçesinde teşaron müteahhitler ile davalı müvekkili arasında imzalanmış bulunan sözleşmelerin muvazaalı olduğunun iddia edildiğini, davacının hiçbir zaman müvekkili kurumun personeli olarak çalıştırılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalı TPAO'nun davacı işçilere kendi personeli ile aynı imkanları sağladığı, aynı servislere binip aynı misafirhane ve otellerde kaldıkları, işçilerin kullandığı iş elbiselerini ve yemek işinde kullanılan malzemeleri TPAO'nun karşıladığı, yine işten çıkarma konusunda TPAO'nun yetkili olduğu, işin TPAO'nun emir ve talimatları doğrultusunda yapıldığı, yine Kocaeli depreminde davacıların TPAO tarafından görevlendirildiği, davacı işçilerin çalışırken davalı TPAO'nun emir ve talimatlarına göre çalıştığı yani davacının aslında davalı TPAO işçisi olduğu, bu hususlar göz önüne alındığında ihbar olunan şirket ile davalı TPAO arasındaki anlaşmanın muvazaalı olduğu, davalı TPAO'nun davacı işçileri bir takım haklardan mahrum bırakmak amacı ile muvazaalı olarak işçi alımı yoluna gittiği ve davacı işçinin başından beri davalı TPAO işçisi olarak işlem görmesi gerekeceği, fesih bildiriminin hukuki bir değerinin olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar vermiştir.Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleridir.Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.Öte yandan, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddibakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.Dosya kapsamından davacının davalı TPAO tarafından ihale olunan aşçılık, garsonluk ve bina temizlik işlerinde yüklenici........ Nak. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. elemanı olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Davalı ile ihbar olunan arasındaki ilişkinin asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu dikkate alındığında davalı olarak gösterilmeyen alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmesi, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmesi, aksi halde davanın sıfat yokluğundan reddedilmesi gerekmektedir.Taraf teşkili bu şekilde sağlanmalı, bu sağlandıktan sonra asıl işveren-alt işveren ilişkisinin 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesine uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı bilirkişi aracılığı ile belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece belirtilen hususlar yerine getirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15/03/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.