Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3761 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10043 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: Karacabey 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ: 28/07/2010NUMARASI: 2010/27-2010/357Davacı vekili, davacının Karacabey Devlet Hastanesinde çalıştığını, hiç bir gerekçe gösterilmeden işten çıkartıldığını, hastanenin temizlik ve veri gibi işlerini her yıl ihale ile taşeron firmaların aldığını, bu hizmette çalışan personelin her ne kadar taşeron firmanın işçisi olarak görünmekte ise de gerçekte Devlet Hastanesi yöneticilerince belirlendiğini, bu şekilde belirlenen personelin taşeron firmalar bünyesinde çalıştırıldığını, bu durumda asıl işverenin Sağlık Bakanlığı olduğunu, iş akdinin feshinden sonra aynı işyerine başka işçilerin alındığını, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, boşta geçen süre ücret ve diğer haklar ile işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesini istemiştir.Davalı vekili, davacının dava dışı şirket elemanı olarak çalıştığını, davanın Sağlık Bakanlığı ile herhangi bir alakasının olmadığını, temizlik işini alan ...Ltd. Şti.'nin davaya dahil edilmesi gerektiğini, işe alımların ve işten çıkartılmanın sözleşme gereği ihaleyi alan şirketin sorumluluğu ve yetkisinde olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, davacının ... Ltd. Şti. elemanı olarak Sağlık Bakanlığı Karacabey Devlet Hastanesinde çalıştığı, Sağlık Bakanlığı ile Vurallar Temizlik Ltd. Şti. arasında 2009 yılına ait ihale sözleşmesi ve teknik şartnamenin incelenmesinde işçi çıkarma keyfiyetinin ve sorumluluğunun ...Ltd. Şti.'ne ait olduğunun düzenlendiği bu durumda işe alımların ve işten çıkartılmanın sözleşme gereği ihaleyi alan şirketin sorumluluğu ve yetkisinde olduğu, davalı Sağlık Bakanlığının herhangi bir yetki ve sorumluluğunun bulunmadığı dolayısıyla davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davalı Sağlık Bakanlığı aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.Hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.Dosya içeriğine göre, davacının ..Ltd. Şti.nin işçisi olarak Sağlık Bakanlığı Karacabey Devlet Hastanesinde çalıştığı, iş akdinin 31.12.2009 tarihinde feshedildiği, yazılı fesih bildirimi bulunmadığı, ...Ltd. Şirketi ile Karacabey Devlet Hastanesi arasında 2009 yılı VHKİ (hastanenin ilk kayıt, satın alma, faturalama, kat sekreterliği, acil, poliklinikler vb birimlerdeki mevcut bilgisayarların kullanımının 47 kişilik bir ekip tarafından 1 yıl için yapılması) hizmet alımı konusunda 04.12.2008 tarihli sözleşmede imzalandığı, Sağlık Bakanlığı ile ... Ltd. Şti. arasında 2009 yılına ait ihale sözleşmesi ve teknik şartnamenin genel hükümler başlığı altında düzenlenen 6. bölümünde işçi çıkarma keyfiyetinin ve sorumluluğunun ...Temizlik Ltd. Şti.ne ait olduğunun düzenlendiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı, davalı Kurumun işlerini yaptırdığı dava dışı ... Temizlik Ltd. Şti.'nin davaya dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususları uyuşmazlık konusudur.Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun'un 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun'un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.Mahkemece, davalı olarak gösterilmeyen ..Ltd. Şirketine davanın teşmil edilmesi için davacıya süre verilerek, verilen süre içinde davacı tarafından bu dava arkadaşına davanın teşmil edilmesi halinde işin esasına yönelik inceleme yapılması, davanın bu dava arkadaşına teşmil edilmemesi halinde ise davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 09.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.