Y A R G I T A Y İ L A M IMAHKEMESİ : Çankırı 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 06/07/2015NUMARASI : 2015/494-2015/508DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı isteminin Özeti: Davacı vekili,alt işvereni olan S. Şti. isimli şirkette 03.06.2015 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi imzaladığını ve sekreter-asistan olarak asgari ücretle çalışmaya başladığını, 03.06.2015 tarihinde ise hiçbir sebep gösterilmeden ve kıdem tazminatı ödenmeden iş sözleşmesinin feshedildiğini, beyanla ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, davanın husumet yönünden reddedilmesi gerektiğini, davacının kurumun çalışanı olmadığını, müvekkil kurumlar imzaladığı bir hizmet sözleşmesi bulunmadığını, davacının dilekçesinde belirttiği S. Şti. çalışanı olduğunu, şirketle kurumun arasında temizlik hizmet alımı işi sözleşmesi bulunduğunu, belirterek davanın husumet yönünden davanın reddini savunmuştur.KararMahkemece; 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi ve yerleşik Yargıtay içtihatları dikkate alındığında; davacının dava dışı S. Şti.'nin işçisi olduğu, davanın sadece davalı kurum aleyhine açılmış olmasının husumette bir yanılma olarak değerlendirilemeyeceği, işe iade davalarının yalnızca asıl işveren aleyhine açılamayacağı gerekçesi ile davalı kurum aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir.Temyiz:Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Gerekçe:Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hakim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Kanun madde 59). Şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir. Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken hukuksal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.Somut olayda, öncelikle, mahkemece taraf teşkili usulüne uygun şekilde sağlanmamıştır. Karar başlığında hatalı olarak davalı kurumun adı S... Başkanlığı yerine ...... yazılmıştır. S....vekilinin davaya cevap verdiği görülmekle bu husus mahallinde düzeltilebilir bir hata olmakla beraber, yargılama sırasında dava, alt işverene bildirilmemiştir. Oysa uyuşmazlığın niteliği gereği, davanın alt işverene de yöneltilmesi gerekir. Bu halde, mahkemece davanın esasına girilerek davacıya, davasını alt işverene yöneltmesi için imkan tanınarak taraf teşkili sağlanmalı, ardından delillerin toplanmasıyla işin esasına girilmelidir.Taraf teşkili sağlandıktan sonra, dosya arasında bulunmayan davalı ve alt işveren şirket arasındaki hizmet alım sözleşmesi ve teknik şartnameler davalı şirketten; iş yeri kayıtları ve işçi şahsi sicil dosyasıyla birlikte varsa fesih bildirimi ve yazılı iş sözleşmesi alt işverenden; davalı şirketin ticaret sicili kayıtları ilgili Ticaret Sicil Memurluğundan celp edilmelidir.Delillerin ve eksik belgelerin toplanmasının ardından, işin esasına girilerek taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun'un 2/6-7. maddesine uygun olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığının tespiti ile feshin haklı ya da geçerli sebebe dayanıp dayanmadığının belirlenerek sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.