MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi 2-... 3-......DAVA : Davacı, ödenmeyen ikramiye alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili, muris ....un, davalıya ait işyerinde 1987 yılında işçi olarak işe başladığını, 21.01.2009 tarihinde emekli olmadan vefat ettiğini, ikramiye alacaklarından 2004-2009 yılları arasındaki ikramiye alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, ödenmeyen ikramiye alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.Davalı vekili, zamanaşımı def'inde bulunarak, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacılar murisi Şükrü Yavuz'un davalı kurumda 16.04.1990-21.01.2009 tarihleri arasında çalıştığı, 4857 sayılı İş Kanun'un 32/8. maddesine göre ücret alacaklarında zaman aşımı süresinin beş yıl olduğu, davacıların davayı beş yıllık zaman aşımına uğramadan açtıkları gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.Kararı, kanuni süresi içinde davalı temyiz etmiştir.1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. ./..Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.4857 sayılı Kanun'un 32/8. maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, dava tarihinde yürürlükte bulanan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 126/1. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. 818 sayılı Kanun'un 101. maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez. 818 sayılı Kanun'un 128. maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. 818 sayılı Kanun'un 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.Mülga 818 sayılı Kanun'un 133. maddesinde (6098 Sayılı TBK 154) zamanaşımını kesen sebepler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19.11.1963 T. 5924-6419 sayılı kararı). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı def'ini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamaz (HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K).Somut olayda, davalı süresi içinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece, davanın beş yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığından alacakların zamanaşımına uğramadığına ilişkin gerekçesi yanlış ise de, işverence davacılara 22.08.2011 tarihinde 3.028,87 TL, 12.12.2011 tarihinde 3.000,00 TL, 30.05.2012 tarihinde 5,000,00 TL ödeme yapılarak zamanaşımı kesilmiştir. Ücret nevinden alacaklarda zamanaşımının alacağın ./..muaccel olduğu tarihten itibaren başlayacağı dikkate alındığında, zamanaşımının ilk olarak kesildiği 22.08.2011 tarihinden geriye doğru beş yıllık süre için zamanaşımının kesildiği kabul edilerek, hesaplamanın bu tarihler arası için yapılması ve alacağın buna göre belirlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.