Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 27542 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 25355 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Bakırköy 3. İş MahkemesiTARİHİ : 24/06/2014NUMARASI : 2013/471-2014/185 Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, davalıya ait işyerinde 13.07.2006-30.03.2010 tarihleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi sebebi ile iş sözleşmesini haklı sebebe dayalı feshettiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.Davalı vekili, müvekkiline ait işyerinde fazla çalışma yapılmadığını, davacı tarafça gerçekleştirilen fesih haklı sebebe dayanmadığından kıdem tazminatı talep edilmeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, yapılan ilk yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Kararın süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine yapılan inceleme sonucunda, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 18.06.2013 tarihli 2012/25346 esas 2013/14730 karar sayılı ilamı ile, “davacı dava dilekçesinde işyerinde 10.03.2010 tarihine kadar çalıştığını beyan etmiştir. İşçi tarafından düzenlenen fesih ihbarnamesi de 11.03.2010 tarihlidir. Bu delil durumuna göre iş sözleşmesinin 10.03.2010 tarihinde fıileni sonladığı sabittir. İşveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna işten çıkış tarihinin 30.03.2010 olarak bildirilmesi sebebi ile çalışma süresinin 13.07.2006-30.03.2010 tarihleri arasında üç yıl, sekiz ay, onyedi gün olarak belirlenmesi hatalıdır. Ayrıca işveren tarafından davacının banka hesabına fesihten sonra 05.04.2010 tarihinde maaş ödemesi açıklaması ile 254.68 TL ödendiği görülmektedir. Davacının hak kazandığı ücret alacağı miktarından bu ödemenin mahsup edilmemesi de isabetsizdir" gerekçesi ile hüküm bozulmuştur .Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ve bozma ilamı sonrasında yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştirKarar süresi içerisinde davalı tarafça temyiz edilmiştir.Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (keza 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda) "usuli kazanılmış hak" kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.Mahkemenin, Yargıtay'ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir" hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına sebep olur ve kabul edilemez.Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 gün ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 gün ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı).Somut olayda, mahkeme Yargıtay 22 . Hukuk Dairesinin 18.06.2013 tarihli 2012/25346 esas 2013/14730 karar sayılı bozma ilamına uymuştur. Bozma ilamından önce verilen kararda, iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı sebeple feshedildiği gerekçesi ile kıdem tazminatı isteminin kabulüne karar verilmiş, ihbar tazminatı istemi ise reddedilmiştir. İlgili karar davacı tarafça temyiz edilmemiş ve böylece iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından feshedildiği ve işçinin ihbar tazminatına hak kazanmadığı yönünde davalı lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bu durumda, bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız feshedildiği gerekçesi ile ihbar tazminatı isteminin kabulüne karar verilmesi usuli kazanılmış hak ilkesine aykırı ve isabetsizdir.SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.