MAHKEMESİ :İş MahkemesiDAVA : Davacı, takibin iptaline dava sırasında ödenmesi halinde istirdat davası olarak görülmesine ve kötüniyet tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı İsteminin Özeti: Davacı, işe girerken davalı şirkete sadece imzası atılan açık bir bono verildiğini, davalı şirkette çalışması sürerken 01.05.2006 tarihinde şirketten 6.000,00 TL borç aldığını, borcunu aylık maaşlarının şirketçe mahsup edilmesi kaydı ile yirmi ayda ödediğini, senet karşılığı borç kalmadığını, senedin ... tarafından hazırlandığını, işten çıkarken 05.02.2008 tarihinde bononon iadesini istediğini, şirket yetkilileri buna karşılık ibraname vermesi halinde bonoyu alabileceğini söylediklerini, bu tarihten sonra söz konusu bonoya lehdar olarak davalı ...'in adı yazılıp Karaman İcra Müdürlüğünün 2008/7402 sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını belirterek takibin devamına ve icra inkar tazminatının ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı Cevabının Özeti:Davalılar, davanın reddini istemiştir.Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, dava konusu bonoda lehtarın ... olduğu ve üzerinde ciro bulunmadığı, bononun davalı şirket tarafından diğer gerçek kişiye intikal ettiği ancak henüz ifa edilmediği, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Temyiz:Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Gerekçe: Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır. 4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasına göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır. İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. Bağımlılık iş sözleşmesini karakterize eden unsur olup, genel anlamıyla bağımlılık, hukuki bağımlılık olarak anlaşılmakta olup, işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade eder.İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. * İşin işverene ait işyerinde görülmesi, * Malzemenin işveren tarafından sağlanması, * İş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, * İşin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, * Bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, * Ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Yukarda sayılan ölçütler yanında, özellikle bağımsız çalışanı, işçiden ayıran ilk kriter, çalışan kişinin yaptığı işin yönetimi ve gerçek denetiminin kime ait olduğudur. Çalışan kişi işin yürütümünü kendi organize etse de, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) önemli bir olgudur. Böyle bir durumda çalışan kişinin bağımsız çalışan olduğu kabul edilmelidir. Çalışanın münhasıran aynı iş sahibi için çalışması da, yeterli olmasa da aralarında bağımlılık ilişkisi bulunduğuna kanıt oluşturabilir. Dikkate alınabilecek diğer bir ölçütte münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yaralanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir. Diğer taraftan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. ve 6100 sayılı Hukuk Muhükemeleri Kanunu’nun 33. maddeleri uyarınca hakim tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Hakim aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlar, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirler. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu sebeple taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi hakime aittir. Somut olayda, icra takibine konu bononun, 01.05.2006 düzenleme, 10.09.2008 ödeme tarihli 6.000,00 TL bedelli keşidecisi ..., lehtarı davalı ... olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu bononun tarafları olan davacı ile davalı ... arasında iş kanunu kapsamında bir iş ilişkisi bulunduğu kanıtlanmamıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri genel mahkemeler olduğundan, mahkemece davalı ... hakkında açılan dava tefrik edilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esasına girilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.