Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21858 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12657 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :İş MahkemesiDAVA : Davacı-karşı davalı, havale ücretinin ödetilmesine, davalı-karış davacı ise ücret alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar vermiştir.Hüküm süresi içinde davalı-karşı davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, şirketlerindeki üçyüzelli kadar işçinin muhasebe kayıtlarındaki karışıklık sebebi ile banka hesaplarına yanlışlıkla para havalesi yapılıp, bir kısmının dava harici geri iade edip, iade etmeyenlerden davacı ile birlikte bir kısım işçi aleyhine dava açmak durumunda kalındığını, 2.024,00 USD ile ilgili havalenin iptaline, belirtilen meblağın bankadan çekilmesi halinde, çekildiği tarihten itibaren kanuni faizi ile davalıdan tahsiline, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, aylık ücretinin sözleşmedeki belirtilen ücretin üzerinde olduğunu, şirket nezdindeki müvekkil aleyhindeki imzalı belgelerin baskı ile imzalatıldığını, aleyhe davanın reddine ve davalı nezdindeki ücret alacağının karşı davalı davacı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Kararı davalı-karşı davalı vekili temyiz etmiştir.Anayasanın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmiştir.Yine Anayasanın 14. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmü yer almıştır.Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde ise, “Herkes, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai alanlarda kendisine yöneltilen suçlamaların esası hakkında karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul süre içinde adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek kısaca ve özetle adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir.Aynı şekilde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde ise mahkemekararında nelerin yer alması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, mahkeme kararında özellikle tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin bulunması gereklidir.Ancak buradan mahkemenin gerekçesinde taraflarca ileri sürülen bütün iddialara cevap vermesi gerektiği sonucuna ulaşılmamalıdır. Mahkeme kararının yukarıda asgari hususları taşıması ve kararda özellikle davanın sonucunu etkileyecek nitelikte kilit önemde hususların yer alması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi gereğince adil yargılanma hakkı kapsamında gereklidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında, mahkeme kararı için kilit önemde olan taraflardan birinin ihmalinin bulunduğunun belirtilmesine rağmen bunun nedenlerinin açıklanmamasını sözleşmenin 6. maddesine uygun görmemiştir (Georgiadis/Yunanistan, Başvuru No: 21522/93 29.05.1997).Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir (Anayasa Mahkemesi’nin 20.03.2014 tarih, 2012/1034 başvuru sayılı kararı). Mahkemeler kararlarını verirlerken bağımsız ve serbest iseler de, kararlarının hangi temel ya da temellere dayandığını yeterli açıklıkta belirtme yükümlülüğü altında oldukları kabul edilmelidir. Bu yükümlülük aynı zamanda mahkeme kararının denetiminin yapılabilmesi için zorunludur. Bu şekilde tarafların iddiaları ve savunmalarının hukuka uygun incelenip incelenmediği ile değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılabilir.Mahkemeler verdikleri kararlarla uyuşmazlığı yargısal anlamda sona erdirmektedirler. Bunun sonucu olarak da davanın taraflarının mahkemenin ulaştığı sonuca ne şekilde ulaştığını anlayabileceği bir gerekçenin bulunması gereklidir. Bu gerekçe hükümle neden sonuç ilişkisinin kurulmasını sağlayacak yeterlilikte, açık ve anlaşılabilir olmalıdır. Ancak gerekçenin çelişkili olmaması gereklidir. Zira, gerekçenin çelişkili olması aslında hukuken kabul edilebilir bir gerekçenin bulunmaması demektir.Bir başka yönden mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının tarafların yargıya güven duymasını sağladığı gibi kararı benimseyip benimsememesine bağlı olarak karara karşı gidilebilecek kanun yollarına gidip gitmemesinde de etkili olduğu açıktır. Bu durum ise hak arama özgürlüğüyle yakından ilgilidir.Somut olayda, mahkeme gerekçesinde, davacının ücretinin 1.450,00 USD olarak kabul edilmesine rağmen hükümde esas alınan bilirkişi raporunun 1. seçeneğindeki hesaplamalarda davacının ücreti 950 USD ve 1.050,00 USD olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi mahkemenin ücret miktarına ilişkin açıklamaları ile hüküm çelişkili olup, usulüne uygun gerekçeli karar bulunmaması isabetsizdir. Ayrıca gerekçeli kararda belirtildiği üzere kısa kararda 2.030,00 USD havalenin iptaline karar verilmesine rağmen hüküm kısmında 2.024,00 USD havalenin iptaline karar verilmesi de kısa karar ile hüküm arasında çelişki oluşturmaktadır.SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyizlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 24.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.