Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21229 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 16622 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :İş MahkemesiDAVA : Taraflar arasındaki, borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi ve davalı avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24.05.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat ... geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkili aleyhine başlatılan icra takibine konu senedin işe girerken teminat amaçlı alındığını ve davalı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını ileri sürerek, borçlu olmadığının tespitine ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, son celse duruşmada, dava dilekçesinin usulsüz tebliğ edildiğini, müvekkilinin adres değişikliğinin Ticaret Sicil Gazetesinde 30.10.2011 tarihinde yayınlandığını, davadan yeni haberlerinin olduğunu, cevap ve delillerini sunmak için süre talep ettiklerini beyan etmiştir.Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan delillere göre, senedin işe girişte alınan boş senet olduğu, davacının ve kefilinin borçlu olmadığı belirlenerek davanın kabulüne, alacağın %20 si oranında kötüniyet tazminatına karar verilmiştir.Temyiz:Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.Gerekçe:Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı şirkete çıkarılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasanın 36. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Kanun'un amir hükmü gereğidir.Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, kanunun öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve kanuna uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.Bu noktada, tebligata ilişkin kanuni düzenlemelerin irdelenmesi gerekmektedir.7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır."Somut olayda, mahkemece, davalı şirketin şube adresi olarak bildirilen "..." adresine 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre dava dilekçesi tebliğ edilerek yargılama sonuçlandırılmış, davalı vekili ise tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmüştür.Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre tebligat yapılan adreste faaliyet gösteren şubenin 26.05.2011 tarihi itibariyle kapatıldığı ve söz konusu adrese yapılan tebligatın usulsüz olduğu açıktır. Mahkemece, dava dilekçesinin, usulün uygun olarak tebliği ile taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Kabule göre de, davacı lehine icra takibi değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.