MAHKEMESİ :İş Mahkemesi DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, ücret alacağı, fazla mesai, yıllık izin ücreti, eşitlik ilkesine aykırılık tazminatı, sosyal yardımlar ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı İsteminin Özeti:Davacı vekili; davacının, davalıya ait işyerinde 2001-2012 yılları arasında üretim bölümünde formlift operatörü olarak doğrudan üretim sürecinde çalıştığını, üretime doğrudan katılmasına ve talimatları davalı işverenden almasına rağmen kayıtlarda muvazaalı bir şekilde taşeron firmaların çalışanı olarak gösterildiğini, alt işverenler değiştiği halde çalışmaya devam ettiğini, yaptığı işi kadrolu işçileriyle birlikte yerine getirdiğini, davacının işçisi göründüğü işverenler ile davalı arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğunu, başından beri davalı işçisi olduğunu, üretim süreci içinde çalışan diğer işçilerden daha az ücret aldığını, çalışma süresi boyunca davalının kendi personeline verdiği ücretin eki niteliğindeki sosyal hak ve yardımlardan yararlandırılmadığını, işverenin eşit işe eşit işlem yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek, eksik ödenen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti, ücret alacağı ve eşitlik ilkesine aykırılık tazminatı ile sosyal yardım alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunarak, davacı tarafından yerine getirilen işin asıl iş değil yardımcı iş olduğunu, ... Şirketi tarafından iş sözleşmesine son verilmesinden yaklaşık üç ay sonra ....'ye başvurduğunu, 2011 tarihinden istifa ettiği Mayıs 2012 tarihine kadar bu şirkette çalıştığını, davalının asıl işinin tütün mamülleri üretimi olduğunu, asıl işin üretim sahasının davacının çalışmış olduğu atık toplama merkezi bölümünden bağımsız bir binada otomatik el değmeden davalı tarafından istihdam edilen çalışanlar vasıtasıyla yürütüldüğünü, işverenlere verilen işin yardımcı iş olduğunu, davacının asıl işvereninin alt-işverenler olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, davalının asıl üretim konusu ve amacının, tütün işlemek ve sigara üretmek olduğu, bu temel üretim faaliyetini destekleyen yan işlerin ise yardımcı iş olarak kabul edilmesi gerektiği, altişverenlerce sağlanan hizmetlerin yardımcı iş olduğu, davalının entegre üretim modelini benimsediği, bu modelde büyük ölçüde otomasyona giderek ileri teknoloji kullandığı, bu üretim tarzının iş gücü unsurunun üretime katılımını farklılaştırdığı, işçinin sigarayı üreten asli unsur olmaktan çıktığı, makinelerin asli üretim unsuru haline geldiği, iş gücünün daha çok sigara üretiminde kullanılan makineleri bazen belirli bir uzmanlıkla işleten bazen de çok basit görevler ile işletime destek olan unsur haline geldiği, bu makinelerin ve üretim sisteminin işlemesinde uzmanlık gerektiren işlerin asıl işverenin kendi çalışanları ile görülmeye devam ettiği, basit, tütün işlenmesi ve sigara üretimi ile ilgili herhangi biz uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verildiği, üretimin asıl kalite ve farklılığını sağlayan tütün işlenmesi işlerinin ise davalı çalışanları tarafından görülmeye devam ettiği, davacının yaptığı işin, tütün dışı üretim malzemelerinin depodan taşınması faaliyetlerini kapsadığı, doğrudan tütün işleme ve sigara üretimine girmeyen, asıl amacı mamul taşıma olan bu işin yardımcı iş niteliğinde olduğu, tütünün ve üretimi için gerekli malzemelerinin tütün işleme bölümünden üretim alanına taşınmasını kapsayan bin-filling ve tütün elleçleme taşıma işinin, sigara üretimine girmeyen, asıl amacı tütünün taşınması olan bir yardımcı iş niteliğinde olduğu, fabrika yerleşim planı esas alındığında üretim alanları ile tütün ve tütün harici hammadde depolarının dahi fiziki olarak farklı yerlerde bulunduğu, söz konusu depolardan forklift ile malzemelerin taşıması işinin yapıldığı, davalı iş yeri nezdinde forklift ile çalışan işçilerin bulunduğu belirtilmiş ise de, alt iş veren tarafından icra edilen işin hangi aletle icra edildiğinin önemli olmadığı, icra edilen işin mahiyeti itibarı ile yardımcı iş niteliğinde olduğu gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.Temyiz:Kararı, kanuni süresi içinde davacı temyiz etmiştir.Gerekçe:1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.2-Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bunun işçilik haklarına etkileri noktasında toplanmaktadır.Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren - alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa da, asıl işin bir bölümünün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinde, asıl işveren alt işveren ilişkisinin sınırlandırılması yönünde kanun koyucunun amacından da yola çıkılarak, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilmesinde “işletmenin ve işin gereği” ile “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” ölçütünün bir arada bulunması şarttır. Kanun'un 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” sözcüklerine yer verilmiş olması bu gerekliliği ortaya koymaktadır. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 11. maddesinde de yukarıdaki anlatımlara paralel biçimde, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir.İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanunî karineler olduğu kabul edilmelidir.5538 sayılı Kanun ile 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlenmiştir. Ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğeleri değişmemiştir. Kanuni olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılması veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecekleri 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edilmiştir. Kamu işverenleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesi hukuken korunamaz. Muvazaaya dayanan bir ilişkide işçi, gerçek işverenin işçisi olmakla kıdem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, 4857 sayılı Kanun'un 5. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Yine koşulların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durumdur. Dairemizin kararları da bu doğrultudadır.4857 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası, 15.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5763 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilmiş ve alt işverenin işyerini bildirim yükümü getirilmiştir. Alt işveren bu bildirimi asıl işverenle aralarında düzenlenmiş olan yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte yapmak durumundadır. Alt işverenlik sözleşmesi ilgili bölge müdürlüğüile gerektiğinde iş müfettişleri tarafından incelenecek ve kurumca re’sen muvazaa araştırması yapılabilecektir.Mvazaanın tespiti halinde bu yönde hazırlanan müfettiş raporu ilgililere bildirilir ve ilgililer altı iş günü içinde yetkili iş mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. İş Müfettişliği tarafından hazırlanan muvazaalı alt işverenlik ilişkisinin tespit edildiği rapora ilgililerin süresi içinde itiraz etmemesi ya da mahkemece muvazaalı işlemin varlığına dair hüküm kurulması halinde, alt işverenliğe dair tescil işlemi iptal edilir. Bu halde alt işveren işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.Asıl işveren alt işveren ilişkisi ve muvazaa konuları, 5763 sayılı Kanunla iş kanununda yapılan değişiklikler ve buna bağlı olarak çıkarılan Alt İşveren Yönetmeliğinin ardından farklı bir anlam kazanmıştır. Yönetmelikte “yazılı alt işverenlik sözleşmesi”nden söz edilmiş ve çeşitli tanımlara yer verilmiştir.Alt İşveren Yönetmeliğinde;1)İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,2)Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,3)Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,4)Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri,İhtiva eden sözleşmeler muvazaalı olarak açıklanmıştır. Dosya içeriğinden, davacının, davalıya ait işyerinde 16.03.2001 - 02.01.2011 tarihleri arasında ... Tem. Ltd. Şirketinde, 19.03.2011 - 04.05.2011 tarihleri arasında....'nde, 27.06.2011-31.05.2012 tarihleri arasında davalı şirkette forklift operatörü olarak çalıştığı, 01.03.2001-31.12.2011 dönemine ilişkin çalışmasının ihale süresinin bitimi nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatları ödenerek sona erdiği, sonraki dönem çalışmasının 31.05.2012 tarihli ibranamede belirtildiği üzere istifa ile sona erdiği, davacının istifaya karşı beyanda bulunmadığı, hizmet alım sözleşmelerinde, davalının, tütün deposu operasyon, tütün harici malzeme deposu operasyon, konteyner istifleme, atık toplama sahası işleri ve temizlik ve mutfak malzeme temini işlerinin altişverenlere verildiği, 05.03.2011 tarihli, ibraname ile, davacının, tazminatlar ile, hak ettiği tüm ücret, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerini, yıllık ücretli izinlerini, fazla mesai ücretlerini, sair sosyal haklarını ve diğer bütün haklarını aldığını beyan ettiği, ibranamenin irade fesadı ile alındığının iddia edilmediği, ibranameye göre ödenmeyen ücret alacağı bulunmadığı anlaşılmıştır.Somut olayda, davalı işyerinde sigara üretimi işi yapılmaktadır. Üretim süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde anılan depolama bölümlerinin asıl işin ayrılmaz bir parçası olduğu, belirtilen depolama işlemleri gerçekleşmeksizin üretim sürecinin yürütülmesinin mümkün olmadığı açıktır. Ayrıca bu işler uzmanlık gerektiren bir iş de sayılamayacağından temelde alt işverene verilmesi 4857 sayılı Kanuna uygun düşmemektedir. Davalıya ait işyerinde yeni gelmiş tütünlerin depolanması, işlenmek için başka bölümlere taşınması ve buralarda depo alanlarında depolanması işlemleri, asıl işin mutlaka yapılması gereken, ancak uzmanlık gerektirmeyen faaliyetlerinden olup, bu işlerin yapılmasında taşıma ve istif aracı olarak forklift kullanılması da bu işin doğal bir sonucudur. Davalıya ait işyerinde yapılan asıl iş dikkate alındığında, ana üretim girdisi olan tütünün ve yan üretim girdisi olan ambalaj malzemesi gibi malzemelerin işyeri bina ve bölümleri arasında forkliftlerle taşınması, istiflenmesi ve depolanması işleri, asıl işin uzmanlık gerektirmeyen bir parçası niteliğinde olup, bu işlerin asıl işe yardımcı işler olarak kabul edilmesi ve alt işverenlere verilmesinin 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin hükmüne uygun düşmeyeceği, davalı ile davacının işçisi olarak çalıştığı dava dışı şirketler arasında muvazaa bulunduğu sabittir. Dairemiz incelemesinden geçen 2012/3592, 2011/18312, 2011/11480 esas sayılı dosyalar ile 2013/32823-32826 arası ve 2013/33934-33938 arası esas sayılı emsal dosyalarında verilen kararlarda aynı yöndedir. Hal böyle olunca, davalı ile davacının işçisi olarak çalıştığı dava dışı şirketler arasında muvazaa bulunduğu kabul edilerek, davacı ile aynı işi yapan, davalı işverenin emsal işçileri tesbit edilerek, davacının yaptığı işin bu işçilerin yaptığı işle aynı iş olup olmadığı, işçilerin vasıflarının aynı olup olmadığı belirlendikten sonra, işçilere ödenen ücretler de tesbit edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.