MAHKEMESİ :İş MahkemesiDAVA : Taraflar arasındaki, davacı-birleşen dosya davalısı kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ile gece çalışma ücreti alacaklarının ödetilmesine, davalı-birleşen dosya davacısı ise rekabet yasağı ihlalinden kaynaklı tazminat alacağının tahsiline davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı-karşı davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 26.05.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı-karşı davacı adına Avukat ... Başaran ile karşı taraf adına Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı-birleşen dava davalısı vekili, dava dilekçesinde, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan işverence feshedildiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, gece çalışması, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiş; birleşen davaya cevabında, müvekkilinin rekabet yasağına aykırı bir davranışının olmadığını, kaldı ki rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu ileri sürerek birleşen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı-birleşen dava davacısı vekili, asıl davaya cevabında, davacı işçinin 08.10.2009 tarihinde herhangi bir mazeret bildirmeden işyerini terk ettiğini, 09.10.2009 ve 10.10.2009 tarihlerinde işe gelmediğini, müvekkili şirkete 10.10.2009 tarihinde tebliğ edilen ihtarnamesinde ise iş sözleşmesinin işverence feshedildiğini iddia ettiğini, bunun üzerine müvekkilince keşide edilen cevabi ihtarname ile davacıya iş sözleşmesinin feshedilmediğinin ve işe dönmesinin istendiğinin bildirildiğini, davacının ise işe devam etmediğini, bunun üzerine müvekkilince iş sözleşmesinin devamsızlık sebebiyle feshedildiğini, dava konusu alacak taleplerinin haksız olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuş; birleşen davada ise, işçinin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rakip firmada çalışmaya başlayarak rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükümlerini ihlal ettiğini beyanla tazminat alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir. Kararı davalı-birleşen dava davacısı vekili temyiz etmiştir.1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı-birleşen dava davacısının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Birleşen davada, rekabet yasağının ihlali sebebiyle tazminat alacağının hüküm altına alınması talep edilmiş olup, öncelikle söz konusu uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı sorununun çözülmesi gereklidir.5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir.Eldeki davaya uygulanacak, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesi:“İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamında sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alâkadar olamamasını, şart edebilirler.Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise, caizdir.İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü içermektedir. Madde metninde açıkça “…akdin hitamında sonra…” kelimeleriyle ifade edildiği üzere, mülga 818 sayılı Kanun'un 348. maddesinde düzenlenen rekabet yasağına ilişkin hüküm, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılmaması gereken bir hususta düzenleme getirmektedir. İş sözleşmesinin devamı sırasında haksız rekabet hususunda söz konusu hüküm değil; iş sözleşmesine ilişkin hükümler ve haksız rekabete ilişkin genel hükümler uygulanır.İşçi işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı rekabet yapamaz. İş sözleşmesinin devamı süresince, işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içerisinde yer alan bir yükümlülüktür. İş görme ve sadakat borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır. Buna karşılık, taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş sözleşmesine konulmasını veya bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. İş sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme borcu, ancak böyle bir yükümlülük sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olmaktadır.İş sözleşmesinin devamı sırasında rekabet yasağının ihlali şeklindeki sadakatsizlik iş mahkemesinde görülecek bir davanın konusunu oluşturur. Bu rekabet yasağının sözleşmeden veya kanundan kaynaklanmasının hukuki sonuçları aynıdır.Somut uyuşmazlıkta, birleşen davada, işçinin, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasıyla, tazminat talep edilmektedir. Rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi iş mahkemelerini görevli olmaktan çıkarmaktadır. Kaldı ki, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesiyle kanun koyucu çok açık bir şekilde mülga 818 sayılı Kanun'un 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğunu öngörmüştür ( Yürürlükteki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndaki karşılığı 4/1.c maddesidir). Mutlak ticari davalar, herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği davalardandır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.02.2012 tarihli 2011/11-781 esas, 2012/109 karar sayılı ilamında da, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen, mülga 818 sayılı Kanun’un 348. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken uyuşmazlıklara ilişkin davaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3. maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve mutlak ticari davaların görülme yerinin ise açık biçimde ticaret mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.Açıklanan sebeplerle, mahkemece, ticaret mahkemelerinin görevine giren birleşen davanın tefrikiyle görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek hüküm verilmesi hatalı olmuştur.3-Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık, davacının kıdem tazminatı alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır.Mahkemece, davacı işçinin fazla çalışma ücreti alacaklarının ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu gerekçesiyle, kıdem tazminatı alacağı hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, davacının iş sözleşmesini fazla çalışma ücreti alacaklarının ödenmemesi sebebiyle feshettiği yönünde bir iddiası yoktur.Dava dilekçesinde, iş sözleşmesinin 08.10.2009 tarihinde işveren tarafından feshedildiği iddia edilmiştir. Davacı işçi tarafından, 08.10.2009 tarihinde noter vasıtasıyla keşide edilen ihtarnamede de, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiği belirtilmektedir. Davalı taraf ise, davacının 08.10.2009 tarihinde herhangi bir mazeret bildirmeden işyerini terk ettiğini, takip eden günlerde işe gelmediğini, işe dönmesinin ve devamsızlık yaptığı günlere ilişkin mazeretini bildirmesinin istenmesine rağmen mazeret bildirmediğini ve işe devam etmediğini, iş sözleşmesinin devamsızlık haklı sebebiyle feshedildiğini savunmakta olup, dosyaya 08.10.2009 tarihine ilişkin işyerini terk tutanağı, 09.10.2009 ve 10.10.2009 tarihlerine ilişkin devamsızlık tutanakları, 10.10.2009 tarihinde noterden keşide edilmiş ihtarname ve 20.10.2009 tarihinde keşide edilmiş fesih bildirimi sunulmuştur. Dinlenen davacı tanıklarının, fesihle ilgili görgüye dayalı bilgileri bulunmamaktadır. Davalı tanığı ... ise, “...işyerindeki olaylar hakkında bilgi sahibiyim. Bir gün davacı odaya girdi ve çalışmak istemediğini söyledi. İşyeri sahibi nedeni hakkında kendisinden bilgi istedi. Davacı: "benim yerime eleman alıyormuşsunuz" diye söyledi. Işyeri sahibi: "alınan eleman, pazarlama için değil, kalite kontrol içindir. Ayrıca ne zaman eleman alacağımı sizden sormak zorunda değilim." dedi, bunun üzerine davacı işten ayrıldı ve bir daha dönmedi.” şeklinde beyanda bulunmuştur.Dosya kapsamına göre, 08.10.2009 tarihinde, davacı ve işveren yetkilisi arasında geçen görüşmenin akabinde davacı işçinin işyerini terk ederek, iş sözleşmesini eylemli şekilde feshettiği sabittir. Davalı tanığı beyanından anlaşılan bahsi geçen görüşmede, işveren yetkilisi tarafından sarf edilen sözler, işçiye haklı fesih imkanı vermemektedir. Diğer taraftan, işverenin yönetim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekli olan işyeri organizasyona ilişkin alınan kararların, çalışma şartlarında aleyhe olacak şekilde esaslı değişiklik yapılmadığı sürece, işçi tarafından haklı feshe konu yapılması mümkün değildir. Davacı tarafça, aleyhe olacak şekilde çalışma şartlarında esaslı değişiklik yapıldığı hususu ise ispatlanmamıştır. Anılan sebeplerle, davacının kıdem tazminatı alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi hatalıdır. 4-Gerekçeli kararda, asıl davaya verilen cevap dilekçesinin özetlendiği kısımda yer alan açıklamaların eldeki davayla ilgisinin bulunmadığı anlaşılmakta olup, bu durum 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297/1.c. maddesinde düzenlenen hükme aykırıdır.Yukarıda yazılı sebeplerden, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davalı-birleşen dava davacısı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.