MAHKEMESİ: İzmir 7. İş MahkemesiTARİHİ: 06/06/2011NUMARASI: 2010/843-2011/359Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan, işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, boşta geçen süre ücret ve diğer haklar ile işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesini istemiştir.Davalı vekili, davacının İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı hizmet birimlerinde vasıfsız işçi statüsünde belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığını, çalıştığı bütün birimlerde geçimsiz, disiplinsiz davranışları ve amirleriyle sürekli tartışması sebebiyle müvekkili şirkete iade edildiğini, bu durumun davacının savunmaları ve disiplin cezaları ile sabit olduğunu, en son Mezbahalar şube müdürlüğünde görevlendirildiğini ancak davacının bu görevi kabul etmediğini yazılı olarak bildirdiğini, bunun üzerine iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek zorunlu olarak feshedildiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının birkaç defa görev yerinin değiştirildiği, gerekçe olarak işyerindeki uyumsuzlukları ve çalışma arkadaşları arasında yaşadığı sorunların dile getirildiği, ancak bu gerekçelerin delillendirilmediği, iş sözleşmesinin irdelenmesinden, davacının yapacağı işin gemi hizmetleri alım işi olduğu, ....A.Ş. tarafından işletilecek olan yolcu gemileri, araba vapurları, iskeleler, atölyelerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sair işlerinde de çalıştırılabileceği, yer değişiklikleri yapılan işlerin İzmir Doğal Yaşam Parkı temizlik işleri, mezarlıklar ve en son mezbahada görevlendirildiği, son önerilen işi kabul etmemesinden dolayı 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi gereğince iş sözleşmesinin feshedildiği, bir işyerinde işçinin hizmet edimini nasıl, nerede ve ne zaman yerine getireceği ile ilgili iş koşullarının yasa, TİS, bireysel iş sözleşmesi, işyeri iç yönetmeliği ya da personel yönetmeliği ve işverenin yönetim hakkına dayanarak verdiği talimatlar çerçevesinde belirlenmesi gerektiği, işverenin yönetim hakkının ona işçinin çalışma koşullarını, işin ve işyerinin ihtiyaçlarını göz önünde tutarak düzenleme yetkisi verdiği, işin yürütümü sırasında mevcut iş koşullarından olağan yönetim hakkı kapsamına girmeyen bir değişiklik yapılması ihtiyacı doğmuş ise bu değişikliğin kural olarak yasa, iş sözleşmesi ve TİS hükümlerine aykırı düşmemek kaydı ile işçinin muvafakati alınarak yapılabileceği, taraflar arasında bu konuda bir anlaşma yoksa işverenin iş koşullarını tek taraflı irade beyanı ile değiştiremeyeceği, işveren iş veya iş koşullarında değişiklik yapmak zorunda olduğunu, bu değişikliğin kabul edilmemesinin işletmeyi veya işyerini olumsuz yönde etkileyeceğini, bu nedenle yapılacak değişikliği kabul etmeyen işçinin iş sözleşmesini feshederken geçerli bir nedene dayandığını kanıtlamak zorunda olduğu, davalı yanca somut geçerli delil sunulmadığı, davacının iş akdinin feshedilmesinde feshe itirazında haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.Dosya içeriğine göre, davacının 15/03/2007-21/09/2010 tarihleri arasında davalı işverenin işçisi olarak vasıfsız işçi statüsünde çalıştığı, iş sözleşmesinin 22.09.2010 tarihli fesih bildirimi ile, davacının uygun görülen görev değişikliğini kabul etmediği nedeniyle 4857 sayılı Kanun'un 22. maddesi gereğince 21.09.2010 tarihi mesai bitimi itibariyle feshedildiği, davacının 21.09.2010 tarihinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) Fen İşleri Dairesi Başkanlığına bağlı Bakım Onarım Şube Müdürlüğündeki görevinden aldığı raporları zamanında birimine göndermediği ve çalışma ortamına uyum sağlamadığı nedeniyle iade edildiği, 15.03.2007 tarihinden beri görevlendirildiği birçok birimde, birim amirleri ve çalışma arkadaşları ile yaşadığı sorunlar başta olmak üzere habersiz işe gelmeme ve aldığı raporları birimine bildirmeme nedeniyle iade edildiği,davacıdan savunmasının istendiği, savunmasında iddiaları kabul etmediği, 22.09.2009 tarihinde uyarı verildiği, uyarı yazısında İBB Mezbahalar Şube Müdürlüğüne bağlı Bayındır Mezbasında görevlendirildiğinin bildirildiği, davacının verilen görevi kabul etmediğini 22.09.2010 tarihinde yazılı olarak beyan ettiği, davacının sırasıyla, Sasalı Doğal Yaşam Parkı Şube Müdürlüğü, Tarım Park Bahçeler Daire Başkanlığı Yeşil Alan Bakım Şube Müdürlüğü, Mezarlıklar Şube Müdürlüğü ve Fen İşleri Daire Başkanlığında görevlendirildiği, bu müdürlüklerden, ortama uyum sağlayamadığı, aldığı raporları birime bildirmediği, devamsızlık yaptığı vb. nedenlerle iade edildiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı, davalı şirketin işlerini yaptığı dava dışı İBB'nin davaya dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususları uyuşmazlık konusudur.Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun'un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun'un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.Mahkemece, davalı olarak gösterilmeyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına (İBB) davanın teşmil edilmesi için davacıya süre verilerek, verilen süre içinde davacı tarafından bu dava arkadaşına davanın teşmil edilmesi halinde işin esasına yönelik inceleme yapılması, davanın bu dava arkadaşına teşmil edilmemesi halinde ise davanın sıfat yokluğundan reddine dair hüküm kurulması,taraf teşkilinin sağlanması halinde ise davalı şirket ile İBB Başkanlığı arasında yapılan sözleşme ile davacının iş sözleşmesinin getirtilerek 4857 sayılı Kanun'un 2/6 maddesinde geçerli bir asıl işveren-altişveren ilişkisinin olup olmadığı veya ilişkinin muvazaya dayanıp dayanmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 09.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.