Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 113 - Karar Yıl 2017 / Esas No : 33442 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :İş Mahkemesi DAVA : Davacı, fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, müvekkilinin, davalıya ait hastanede asistan doktor kadrosu ile çalıştığını, çalışma süresi boyunca fazla çalışma yaptığını, buna ek olarak nöbet tuttuğunu, pazar ve ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de nöbet tuttuğunu, nöbet tutmadığı günlerde de "icapçı" diye tabir edilen çalışma şekli ile yirmidört saat telefonu açık ve çağrıldığı anda tekrar hastaneye giderek resmi kayıtlara girmeden çalıştığını ileri sürerek fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ve ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili, istemin zamanaşımına uğradığını, davacının 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu uyarınca araştırma görevlisi kadrosuna atandığını, uzmanlık eğitimini tamamlayarak ilişiğinin kesildiğini, görev yaptığı sürece tüm ücretlerinin ödendiğini, çalışma şartlarını bilerek Tıpta Uzmanlık Sınavında tercihte bulunduğunu, tüm uygulamaların Yüksek Öğretim Kanunu ve diğer mevzuata uygun olduğunu, davacının tuttuğu nöbetlerin fazla çalışma olmayıp Tıpta Uzmanlık Eğitiminin bir parçası olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda, akademik personel olan davacının mali konular yönünden 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi olup taraflar arasındaki ilişkinin özel hukuk ilişkisi olduğunu, dolayısıyla haftalık fiili çalışma süresinin kırkbeş saat olup kanuni çalışma süresini aşar şekilde çalıştığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. İş bu kararın taraf vekillerince temyizi üzerine hafta tatili ve fazla çalışma alacakları yönünden Dairemizin 11.05.2015 tarih 2014/7530 esas 2015/16928 karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiş olup mahkemece bozma gerekleri yerine getirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Bu durumda Dairemizin 11.05.2015 tarih 2014/7530 esas 2015/16928 karar sayılı ilamında belirtilen, günlük onbir saatin üstündeki fiili çalışmaların her halükarda fazla mesai olarak kabul edildiği dikkate alındığında, günlük üç saat fazla mesai yapıldığında kabulünün gerekeceği, öte yandan davacının bir haftalık zaman dilimi içinde yirmidört saat kesintisiz izinli olduğu, bu nedenle hafta tatili alacağı isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin, temyiz incelemesi sırasında dosya içerisindeki bir kısım bilgi ve belgenin gözden kaçırılması sureti ile maddi hataya dayalı olarak oluşturulduğu anlaşılmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarih 197/2-520 esas, 1988/89 karar sayılı kararında, Yargıtayca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata nedeni olarak açıklanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kökleşmiş içtihatları maddi hataya dayanan bozma ya da onama ilamının usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı yönündedir (Yargıtay HGK17.012007gün 2007/9-13 esas 2007/17 karar ve Yargıtay HGK 25.06.2008 gün 2008/11-448 esas, 2008/454 karar). Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957 /13 esas, 1959 karar ve 09.05.1960 gün 1960/21 esas, 1960/9 karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtay'ca maddi hata sonucunda verilen bir karara mahkemece uyulsa dahi usuli kazanılmış hak oluşmaz.Bu tespitlerden sonra;Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun'un kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.Anayasanın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında, “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.”; 2. fıkrasında, “Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.”; 10. fıkrasında “Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.” hükmüne yer verilmiştir.2547 sayılı Kanun'un 50/a maddesi uyarınca, lisans düzeyinde öğrenim gördükten sonra, yükseköğretim kurumlarında yüksek lisans, doktora ya da tıpta uzmanlık öğrenimi yapmak isteyenler, yükseköğretim kurumlarınca usulüne göre açılacak sınavla ve Üniversitelerarası Kurulca tespit edilecek esaslara göre seçilirler.Somut olayda, davacı 2547 sayılı Kanun'un 50/a maddesi gereğince Tıpta Uzmanlık Sınavını kazanarak davalı üniversiteyi tercih etmiş ve 06.06.2006 tarihinde davalı üniversiteye ait hastanede asistan doktor kadrosuna atanmış, 14.06.2011 tarihinde uzmanlık eğitimini tamamlayarak, henüz ataması yapılmadığı için eğitime dayalı çalışmasının devamı olarak 05.09.2011 tarihine kadar asistan doktor olarak çalışmıştır. Her ne kadar davacının bu süre içerisinde fazla çalışma yaptığı, nöbet tuttuğu ve hafta tatilleri ile genel tatillerde çalıştığı iddia edilmiş ve mahkemece de bu talepleri kabul edilmişse de, davacının iş görme borcu kapsamında değil, uzmanlaşma amacıyla çalışmalar yapmıştır. Buna göre taraflar arasındaki ilişkinin işçi-işveren ilişkisi ya da iş sözleşmesi değil, eğitime dayalı bir ilişki olduğunun kabulü gerekir. Taraflar arasındaki ilişkisinin niteliğine göre uyuşmazlığın çözümünde Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Görev hususu dava şartlarından olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen dikkate alınmalıdır. Hal böyle olunca, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.