Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 9688 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12470 - Esas Yıl 2009
Davacı, SSK'daki 10.07.2001-27.08.2001 tarihleri arasında 48 günlük 0600199219... sicil numarasındaki hizmetinin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı, önceden başlayan ve devam eden 1479 sayılı Yasa'ya tabi Bağ-Kur sigortalısı iken çalışmadığı halde 10.07.2001-27.08.2001 tarihleri arasında 48 gün süre ile 506 sayılı Yasa'ya tabi hizmetinin Kuruma bildirildiğini belirterek bu hizmetlerinin iptalini istemiştir. Mahkemece istek, işe giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olmadığı gerekçesi ile kabul edilmiş ise de bu sonuç eksik incelemeye dayalı olduğundan usul ve yasaya uygun değildir. Gerçekten, dava dışı işveren İhsan'a ait bina inşaatından 10.07.2001 tarihinde Kuruma verilen bildirge ile davacının 48 günlük çalışmasına ait hizmetleri Kuruma bildirilmiş ve primleri de ödenmiştir. Davacının bu bildirime ilişkin-olarak eylemli çalışmasının olup olmadığı ise yöntemince araştırılmamıştır. Uygulamada işyerlerinden yapılan bildirimlere esas bildirgelerdeki imzaların çoğu kez işçi dışındaki kişilerce atıldığı gerçeği karşısında sırf bildirgedeki imzanın davacıya ait olmadığı gerekçesi ile istemin kabulü yerinde değildir. Yapılacak iş; davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu ve sosyal güvenlik hakkından feragat etmenin mümkün olmadığı gözönünde tutularak, çalışma bildirimine ilişkin bordroları kurumdan istenilerek, davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı tanıkları, olmadığı takdirde ise tespit edilecek komşu işverenlerin kayıtlarına geçmiş tanıklar tespit edilerek anılan kişilerin bilgilerine başvurarak, çalışmanın eylemli bir çalışma olmadığının tespiti halinde şimdiki gibi istemin kabulüne karar vermek, çalışmanın gerçek bir çalışma olduğunun tespiti halinde ise; Dava tarihinde yürürlükte olan 506 sayılı Yasa kapsamında ise bir kimsenin SSK kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında; başka bir Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında da bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin I/k bendinde "herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların sigortalı sayılamayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Yasa'nın 24. maddesinin I. ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında başka bir Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında bulunmaması da koşuldur. Bu halde uyuşmazlık, her iki sigortalılığının çakışması halinde, hangisine öncelik verileceği noktasında toplanmaktadır. Dava tarihinde yürürlükte olan 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası birbirine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla Sosyal Güvenlik Kurumu'na tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Sosyal Güvenlik Sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, zorunlu sigortalılıkların çalışması halinde önceden başlayan ve devam eden sigortalılığa geçerlilik tanınmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2001/21-627 E., 2001/659 K. ve 29.06.2005 gün 2005/21-389 E., 2005/430 kararlarında da önceden başlayan sigortalılığının asıl sigortalılık olduğu belirtilmiş olup, yerleşmiş uygulama karşısında davacının önceden başlayan sigortalılığının hangisi olduğu yöntemince belirlenip çıkacak sonuç gereğince önceden başlayan ve devam eden sigortalılığına geçerlik tanınarak sonuca gitmekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 11.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.