Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8406 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 4498 - Esas Yıl 2007





Mahkemesi: Ankara 13.İş MahkemesiTarih: 11/12/2006No: 1379-860Davacılar murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 70.000.00 YTL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 22/05/2007 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı vekili Av.T. T. Geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tesbit edildi.1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,2- Dava 28.10.2003 tarihinde meydana gelen zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının “hak sahiplerinin” maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece sigorta tahsisleri peşin sermaye değeri ile karşılandığından davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmişse de davacı eş ile çocuklara ilişkin olarak manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşüldüğü, manevi tazminatın noksan takdir edildiği anlaşılmaktadır.Olayın oluş şekline, müterafik kusur oranlarına, husule gelen elem ve ızdırabın derecesine, tarafların sosyal ve ekonomik durumuna, paranın alım gücüne, özellikle 26.6.1966 gün ve 1966/7–7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının içeriğine ve öngördüğü koşulların somut olayda; gerçekleşme biçimine, oranına, niteliğine hak ve nesafet kurallarına göre, davacı eş S. Ç. için 15.000,00YTL ve çocuklar B. , B. ve M. ’ten her biri yararına 10.000,00’er YTL olarak hükmedilen manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır. Maddi tazminata gelince; uyuşmazlık tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan ve asgari ücretle her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı, kural olarak, kız çocuklarının köyde oturmaları halinde 18, kentte oturmaları durumunda ise 22 yaşına kadar, erkek çocuklarının ise 18 yaşına kadar destek görecekleri, ancak çocukların içinde bulundukları koşullara göre, yüksek öğrenim görebileceklerinin kabulünün gerektiği hallerde 25 yaşına kadar destekten yararlandırılmalarının gerekeceği, kusursuzluk veya kusurun ağırlığı gibi nedenlerden ötürü Borçlar Kanununun 43.44.maddeleri gereğince zarardan indirim yapılacağı ve en son olarak ta, aktif ve pasif dönemde, elde edilen kazançlar toplamından, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bildirilen peşin sermaye değerinin indirileceği, böylece belirlenen tazminata olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütüleceği gibi,hususların göz önünde tutulacağı hukuksal gerçeği de ortadadır. Hal böyle olunca, hükme dayanak alınan hesap raporunun yukarıda açıklanan ilkeleri içermediği giderek Yargıtay denetim ve izlemesine elverişli nitelikte olmadığı açık-seçiktir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle davacı çocukların içinde bulundukları koşulların özelliğine göre, yüksek öğrenim görebileceklerinin kabulü ile 25 yaşına kadar destekten yararlandırılmaları gerekirken, kız çocuğunun 22, erkek çocuğunun ise 18 yaşına kadar destekten yararlanacağını ve pasif devre zararının yaşlılık aylığı ile eşdeğer olacağını kabul ederek hesap yapan 14.02.2006 tarihli hesap raporunun hükme dayanak alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olmuştur.Kabule göre de dosya içerisindeki 06.11.2003 tarihli veraset ilamına göre erkek çocuğu olduğu anlaşılan B.Ç.için 18 yaş yerine 22 yaşına kadar destek kaybının hesaplanması hatalı olmuştur.3-Davacının 18.12.2003 tarihinde maddi tazminata ilişkin olarak kısmi dava açtığı ve bu dava mahkemenin 2003/1379E sırasına kayıt edilerek yargılamanın sürdürüldüğü, Ankara 2.İş mahkemesinin 01.03.2006 gün, Ankara 5.İş mahkemesinin 19.09.2006 gün 493–697 ve Ankara 7.İş Mahkemesinin 13.04.2006 gün ve 63–139 sayılı ilamlarıyla eş ve çocuklar ile baba ve kardeşlerin açtığı manevi tazminat talepli davaların 2003/1379E sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verildiği ve yargılamanın 2003/1379E sayılı dosya üzerinden sürdürülerek sonuçlandırıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. HUMK 43. ve devamı maddeleri gereğince ihtiyari dava arkadaşlarının davada birlikte hareket etmeleri sadece biçimsel bakımdandır. Esas olarak ihtiyari dava arkadaşlarının davaları biri biriden bağımsızdır. Öte yandan davaların birleştirilmesi halinde de aynı ilkeler geçerlidir. Davalar birleştirilmiş olsa da her dava bağımsız bir nitelik taşır. Birleştirilen dava bağımsızlığını koruduğundan asıl dava ve birleştirilen davadaki talepler ve yargılama giderlerinin ihtiyari dava arkadaşları bakımından ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Hal böyle olunca yargılama gideri ve avukatlık ücretinin asıl ve birleşen davadaki ihtiyari dava arkadaşları bakımından ayrı ayrı belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde tek bir dava varmış gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Mahkemenin, belirtilen maddi ve hukuksal olguları dikkate almadan hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, Davacı yararına takdir edilen 500.00 YTL. duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 22/05/2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.