Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 7809 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 19245 - Esas Yıl 2006
Mahkemesi: Eyüp 1.İş MahkemesiTarih: 09.11.2006No: 355-671Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Dava, davacı işçinin geçirdiği iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe uğradığı iddiasına dayalı maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece, SSK.'ca davacının malul olmadığının bildirildiği, davacının noterde düzenlenen ibraname ile iş kazası nedeniyle davalıları ibra ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının davalı G.Ç. 'a ait işyerinde çalışırken 20.05.1997 tarihinde mermer kesme makinesinin testeresini değiştirmesi sırasında lokma anahtarının fırlayıp başına çarpması sonucu yaralandığı, olayın davalı Kurumca iş kazası olarak kabul edildiği, mahkemece alınan 30.03.2005 tarihli kusur raporunda davalı işverene % 50, davalı işverenin oğlu olup işyerinde çalışan davalı M.??.'a % 25, davacıya ise % 25 kusur izafe edildiği, davacının olay tarihinden 13.03.1999 tarihine kadar geçici süre ile istirahatli olduğu anlaşılmaktadır.Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir. 506 sayılı Yasa'nın 19. maddesinde geçici iş göremezlik hali sonunda Kuruma ait veya Kurumun sevk edeceği sağlık tesisleri sağlık kurulları tarafından verilecek raporlarda belirtilen arızalarına göre iş kazası sonucu meslekte kazanma gücünün en az %10 azalmış bulunduğu Kurumca tesbit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı, 31. maddesinde Kurumun, sigortalıya bağlanacak gelirleri yapılan inceleme ve soruşturmalar sonunda ve gerekli belgelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde tesbit ederek ilgililere yazı ile bildireceği, ilgililerin bağlanan geliri bildiren yazıyı aldıktan sonra bir yıl içinde yetkili mahkemeye başvurarak Kurum kararına itirazda bulunabilecekleri, itirazın reddi hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesiyle Kurum kararının kesinleşmiş olacağı, 109. maddesinde de sigortalıların iş görmezlik hallerinin tesbitinde, Kurum Sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlar da belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karar bağlanacağı bildirilmiştir. Davacının iş kazası sonucu kafatasından yararlandığı ve ameliyat edildiği, SSK. O. Eğitim Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen 16.11.1999 tarihli raporda davacıya post travmatik osteomyalit teşhisi konduğu, olay tarihi ile 12.03.1999 tarihleri arasında istirahatli sayıldığı, 13.03.1999 tarihinde çalışabileceğinin belirtildiği ancak davalı Kurumun 24.06.2005 tarihli yazısından sigortalının rapordaki çalışır kararına herhangi bir itirazı bulunmadığından maluliyet tesbitine gidilmediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Kişinin "sürekli iş göremez" durumuna gelmesi ile "çalışabilir" olması birbirine bağlı kavramlar olmadığından mahkemece davacıya maluliyet işlemleri ile ilgili SSK.'na başvuruda bulunulması, çıkacak sonuca göre gerekirse maluliyet oranının tesbiti davası açması için önel verilmesi, tesbit davasını bu dava için bekletici mesele yaparak çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, sigortalının çalışabilir duruma gelmiş olmasının sürekli işgöremezliğe uğramadığı anlamına geldiği sonucuna varılarak mahkemece hükmün gerekçe kısmında davacının iş kazası sonucu malul kalmadığından söz edilmiş olması hatalı olmuştur.Diğer yandan, ibra alacağın tasfiyesini içeren tasarrufi bir sözleşmedir. Konu ile ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle sorunun çözümlenmesinin ibranın doğruluk ve güven kuralına aykırı olmadığı gerçeğine sıkı sıkıya sarılarak sorunun hallinde yarar vardır. Bu bağlamda Medeni Kanunun 2/1,2 hükmüne aykırılık bir itiraz niteliğindedir. Gerçek anlamda ibranameden sözedebilmek için işçiye yapılan ödemenin niteliği ve miktarı açık olarak ibranamede gösterilmelidir. Genel ve soyut bir açıklamayı içerdiği kuşkusuz olan miktar içermeyen ibrahameyi geçerli saymak, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan "işçinin korunması temel ilkesi"ne de uygun düşmeyecektir. Somut olayda davalı tarafça mahkemeye ibraz edilen noterde düzenlenen 04.05.1998 tarihli "ibraname"başlıklı belge miktar içermemekte olup davacının geçirdiği iş kazası ile ilgili olarak alması gereken tüm tazminat haklarını aldığı, işverenden alacağı kalmadığı, başkaca maddi ve manevi tazminat ve alacak talep etmeyeceği ücret ve yan ödemelere ilişkin alacağınında bulunmadığı belirtilmiştir. Davalı işverence davacıya 01.11.1997 tarihli 40.50.-YTL.'lik bir çek verildiği ve taraflarca imzalanan yazıda davacının 19.05.1997 tarihinde iş başı yaptığı kendi isteği ile 09.10.1999 tarihinde işten ayrıldığı ve kendisine 40.50.-YTL.'lik çek verildiği yazılı olup yazı içeriğinden bu ödemenin işçilik alacakları karşılığı yapıldığı anlaşılmaktadır. İbranamenin düzenlendiği 04.05.1998 tarihinde davalı işverence davacıya 30.10.1998 ve 30.11.1998 tarihli her biri 200.00.-YTL.'lik iki adet çek verildiği görülmekte ise de ibraname miktar içermediğinden bu ödemelerin neye karşılık alındığı maddi ve manevi tazminatı karşılığı mı, yoksa işçilik alacaklarına mı yönelik olduğu anlaşılamamaktadır. Kural olarak işçiye yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlık bulunmaması koşuldur. Ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumda ödemenin yapıldığı tarih gözönünde tutularak davacının gerçek zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması böylece hesaplanacak miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda maddi tazminata ilişkin ödemeyi "kısmi ifayı içeren makbuz" niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin ödeme tarihindeki gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilene göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın ödeme yapılan tarihe göre zararın karşılandığı oranda indirim yapmak daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tesbiti halinde maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir.Yapıcak iş; öncelikle davacıya maluliyet işlemlerinin yapılması için SSK.'na müracaat etmesi çıkacak sonuca göre gerekirse işveren ve SSK.'nu hasım göstermek suretiyle tesbit davası açması için önel vermek, davacıya 200.00._YTL. lik iki ayrı çekle yapılan ödemeyi neye karşılık ve ne miktarda aldığını açıklattırmak ve yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda çıkacak sonuca göre karar vermektir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykarı olup bozma nedenidir.O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 08.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.