Davacı, murisinin Bağ-Kur isteğe bağlı sigortalılığının geçerli olduğunun tespitiyle, ölüm aylığının iptaline ilişkin Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, bozma üzerine ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir. Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun bulunmasına göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2- Dava, davacı murisinin Bağ-Kur isteğe bağlı sigortalılığının geçerli olduğunun tespiti ile davacıya bağlanan ölüm aylığının iptaline ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen 02.06.2005 tarihli karar Dairemizin 05.12.2005 tarihli kararı ile bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulmasına karar verilmekle beraber bozma kararı gerekleri yerine getirilmemiş ve davanın reddine karar verilmiştir. Öncelikle belirtilmelidir ki; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesi'nce verilen bozma kararına uyması sonunda, mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama isuli kazanılmış hak" olarak adlandırılır. Bu hukuki kuralın istisnaları ise görevle ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılması veya davada uygulanması imkanı olan yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararının çıkmış olması, geçmişe etkili yeni bir yasanın yürürlüğe girmesi, usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptalidir. Yargıtay HGK'nın 2004-21-298 E. 2004-252 K., 2003-11-277 E. 2003-295 K., 2006-15-275 E. 2006-366 K., 2001-2-430 E. 2001-432 K., 2006-4-519 E. 2006-527 K. no.lu kararları da bu yöndedir. Davacının, sigortalı eşinin öldüğü ve ölüm aylığı tahsis talebinde bulunduğu 31.07.2001 tarihinde 619 sayılı KHK'nın Anayasa Mahkemesi'nce 08.08.2001 tarihinde iptal edildiğinden boşluk dönemi olmakla, 1479 sayılı Yasa'nın 4959 sayılı Yasa ile değişiklikten önceki 41. maddesine göre ölüm tarihinde en az üç tam yıl (3 yıl x 360 gün) =1080 gün sigorta pirimi ödemiş olan sigortalının hak sahibi olan eşine aylık bağlanabilecektir. Somut olayda, davacının murisi sigortalının 506 sayılı Yasa'ya tabi zorunlu sigortalılığı ile çakışan 01.02.1985-01.05.1986 tarihleri arasındaki isteğe bağlı sigortalılığının iptaline ilişkin kurum işlemi yerindedir. Ancak sigortalı 16.01.1985 tarihinde 1479 sayılı Yasa'ya 2229 sayılı Yasa ile eklenen 2654 sayılı Kanunla değişik ek geçici 4. maddesine göre geriye doğru on yıllık borçlanma yapmış ve borçlanma bedelini de ödemiştir. Sigortalının borçlanma talebini araştırma görevini yerine getirmeden kabul eden ve ödediği primleri alarak uzunca süre kullanan, sigortalı ve hak sahibine sigortalılık konusunda uzunca süre umut veren davalı Kurumun daha sonra borçlanmayı ve borçlanılan süreye ilişkin sigortalılığın tümünü iptal etmesi Medeni Kanun'da ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşma-yacağından sigortalının yaptığı hizmet borçlanması 506 sayılı Yasa'ya tabi zorunlu sigortalılık süresi ile çakışan süre dışında geçerli olup, sigortalının 1479 sayılı Yasa'ya tabi 2584 gün borçlanmaya esas primi ödenmiş sigortalılık süresi bulunmaktadır. Hak sahibi murisin 1479 sayılı Yasa'ya tabi sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı gözetildiğinde, 1479 sayılı Yasa'nın 41. maddesine göre ölüm aylığına hak kazanabiliyorsa artık 2829 sayılı Yasa'nın 8. maddesi hükmü gözetilmeksizin davacıya ölüm aylığı bağlanmasına karar verilmelidir. Davacının dava dilekçesinde Bağ-Kur'ca bağlanan ölüm aylığının iptaline ilişkin işlemin iptali isteminden artık hizmet birleştirmesi nazara alınmaksızın 1479 sayılı Yasa'ya tabi primi ödenmiş sigortalılık süresi gözetilerek 01.08.2001 tarihi itibariyle ölüm aylığına hak kazandığının tespitini istediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki; gerek 1479 sayılı Yasa'nın ek geçici 4. maddesi, gerekse 2829 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi gereğince borçlanılan 2584 günlük hizmet süresinin Bağ-Kur tarafından bağlanacak aylıklar hariç, diğer Kurumlarda geçen hizmet süreleri ile birleştirilmesi de mümkün değildir. Ancak önceki bozma kararında da değinildiği gibi, 1479 sayılı Yasa'nın 36. ve 42. maddeleri gereğince davacıya ödenen ölüm aylığı ile ödenmesi gereken ölüm aylığı miktarı arasındaki sigortalılık gün sayısından kaynaklanan farkı davalı Kurumun talep etme hakkı saklıdır. Mahkemece davacıya tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 01.08.2001 tarihi itibariyle 2584 gün primi ödenmiş sigortalılık süresi esas alınarak ölüm aylığı bağlanması ve kesilen ölüm aylığının kesildiği tarihten itibaren 2584 gün primi ödenmiş sigortalılık süresi esas alınarak ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 12.05.2008 gününde oy-birliğiyle karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Şirket adına çek ciro etme yetkisinin sözlü verildiği iddiası ispatlanabilir ise sahtecilik suçunun oluşumunu engeller
Kararı
VerenYargıtay
Dairesi : 11. Ceza DairesiMahkemesi :
ANKARA 6. Ağır CezaGünü :
05.06.2007
Sayısı :
264-181
Davacı :
K.H.Sanık :
Orhan
Resmi
belgede sahtecilik suçundan sanık Orhan ’in lehe kabul edilen 765
sayılı TCK’nun 342/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca
Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde bağlayıcılığı
Taraflar
arasındaki "maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Bandırma 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair
verilen 17.12.2009 gün ve 2008/252 E. 2009/308 K. sayılı kararın
incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.
Hukuk Daires
Borçlunun adi ortaklık payının haczi mümkün olmayıp ancak semerelere ve tasfiye payına haciz konulabilir
MAHKEMESİ : İstanbul 9.İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 16/05/2013NUMARASI : 2013/274 E-2013/479 K.Taraflar arasındaki “icra memuru işleminin kanun yolu ile iptali isteminden" dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9.İcra Hukuk Mahkemesi'nce şikayetin reddine dair verilen 17.07.2012 gün ve 2012/686
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?