Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 7175 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 4889 - Esas Yıl 2006
Mahkemesi : Çan Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarih : 25.10.2005No : 274-172 Davacı murisinin iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Dava, davacıların yakınlarının iş kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece esas alınan kusur raporunda, iş kazasının % 100 kaçınılmazlık nedeniyle oluştuğu bildirilmiş tazminat raporu düzenlenirken ise, kusursuz sorumluluk ilkesinden yola çıkılarak % 100 kaçınılmazlık nedeniyle davalı % 100 kusurlu imiş gibi değerlendirme yapılmıştır. Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder.Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. İşçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay'ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Oysa dava konusu olayda, %100 kaçınılmazlık bulunmasına karşın hakim hesap bilirkişisinin önerdiği ve % 100 oranında işverene sorumluluk yükleyen oranı aynen kabul etmiş ve davalı işvereni kaza sonucu meydana gelen davacı zararının tamamından sorumlu tutmuştur.Bu tür bir sorumluluk paylaşımı ise Borçlar Kanunu'nun 43. maddesine aykırıdır.Öte yandan dosya kapsamında anlaşılacağı üzere davacının kendi adına asaleten çoçukları adına velayeten davalı ile " maddi, manevi ve destekten yoksun kalma hak ve alacaklara karşılık toplam 10.000 YTL karşılığında düzenlenmiş ibraneme mevcuttur. Öncelikle ibranamede belirtilen miktarın, ne kadarının maddi ne kadarının manevi tazminat olduğu hususunun her bir davacı için açıklattırılması gerekir. Açıklama sonrası belirlenen manevi tazminat bedeli haricinde, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince yeniden manevi tazminata hükmedilmeyeceği hususununda gözönünde bulundurulması gerekir. Uyuşmazlık olaydan sonra yapılan ödemenin davada en son hesaplanan tazminattan hangi kıstaslar nazara alınarak indirileceği konusunda toplanmaktadır. Kural olarak tazminat alacaklısına yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda, yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumun, ödemenin yapıldığı tarih gözönünde tutularak davacının gerçek zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması suretiyle belirleneceği hukuksal gerçeği ortadadır. Oysa, yukarıda açıklandığı biçimde inceleme ve araştırma yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Yapılacak iş; ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak gerçek zararı saptamak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda ödemeleri “kısmi ifayı içeren makbuz” niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin; ödeme tarihindeki, gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak; son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın; ödeme yapılan tarihe göre; zararın karşılandığı oranda indirim yapmak daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde ise davacıların maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir.Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın mahkemece yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 29.6.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.