Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7068 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 7658 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: İzmir 3. İş MahkemesiTARİHİ: 08/05/2006NUMARASI: 661-28Davacı, Kurum tarafından gönderilen ödeme emrinin iptaliyle, borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurum’un temyiz itirazlarının reddine,2-Davacının temyizine gelince;Davacı, davalı kurum tarafından 1988 yılı 11. ay ile 1993 yılı 12. ay arasında ve 1995 yılı 1. ay ile 2000 yılı 5. ay arasında ödenmeyen tasarruf teşvik prim kesintilerinin tahsili için yapılan 2004/1538 sayılı icra takip dosyasından gönderilen 23.06.2004 tarihli ve 175952 sayılı ödeme emrinin iptalini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.506 sayılı Yasa’nın 80. maddesinde 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle, Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. 6183 sayılı Yasa’nın 102. maddesinde ise, kamu alacağının vadenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının başından itibaren beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Bu yasal düzenlemeye göre, Kurum’un prim ve diğer alacaklarında beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanmakta iken, 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Yasa’nın 11. maddesiyle 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “51. maddesi” ibaresi “ 51. ve 102. maddesi” olarak değiştirilerek, “Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasa’nın 51. ve 102. maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir. Başka bir anlatımla, 5198 sayılı Yasa ile 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesinde yapılan değişiklikle, Kurum’un süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasa’nın (51. maddesi gibi) 102. maddesinin de uygulanmayacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla Kurum’un sigorta primlerinden doğan alacakları eskiden (3917 sayılı Yasa’nın yürürlüğünden önce) olduğu gibi, genel hükümler (Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi) uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır. Somut olayda, dava konusu ödeme emri 27.06.2004 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş olup, dolayısıyla 1998 yılı 12. ay öncesi alacaklar yönünden 6183 sayılı Yasa’nın 102. maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra, Kurum alacaklarını 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi tutan 5198 sayılı Yasa yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, mahkemenin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle 1998 yılı 12. ay öncesine ilişkin alacaklar yönünden davacının sorumlu tutulmamasına ilişkin kararı doğrudur. Davacı işveren, 3417 sayılı Yasa kapsamında kalan bütün işçilere hak etmiş bulundukları tasarruf asıl ve faizlerini elden ödediğini iddia ederek, buna ilişkin çeşitli tarihli adi yazılı belgeler ibraz etmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 3417 sayılı Yasa’nın 7. maddesinde işverenlerin ücretlerden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını süresinde yatırmamaları halinde, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca 506 sayılı Yasa’nın primlerin tahsiline ilişkin 80. maddesi hükümleri dairesinde tahsil olunacak gecikme zammı ile birlikte ilgili banka hesabına yatırılacağı, buna göre, ödemelerin 3417 sayılı Yasa’nın 4, 5, 6 ve 9. maddeleri uyarınca Yüksek Planlama Kurulu’nun tespit ettiği usul ve esaslara göre yapılacağından, işverenin bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı, dolayısıyla, davacının bu yöne ilişkin itirazları yerinde görülmediği belirtilmiş, mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda zamanaşımına uğramayan 1999/1. ay ile 2000 yılı 5. ay arasındaki alacaklar yönünden davacı sorumlu tutulmuştur. Oysa, Anayasa Mahkemesi’nin 10.12.2001 gün ve E:2000/42, K:2001/361 sayılı kararında da belirtildiği üzere, çalışanların aylık ve ücretlerinden 3417 sayılı Yasa uyarınca kesilen ve tasarrufu teşvik hesabında toplanan tasarruf tutarları üzerinde mülkiyet hakları bulunmaktadır. Adı geçenlerin Devlet katkısı ve nema üzerindeki hakları ise alacak hakkıdır. Bu durumda, davacı işverenin söz konusu alacakları işçilere ödemesi halinde sorumluluğu sona erecektir. Yapılacak iş, davacının ibraz ettiği ödeme belgelerinde adı ve imzası bulunan işçilerin beyanları da alınarak, imzaların adı geçen işçilere ait olup olmadığı araştırılmak, imzaların işçilere ait olduğunun anlaşılması halinde, her bir işçiye yapılan ödemenin tasarruf tutarlarını ve nemalarını karşılayıp karşılamadığı konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine,26.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.