Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3503 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12780 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : Akçaabat 2. Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTARİHİ : 03/06/2009NUMARASI : 2008/50-2009/191 Davacılar, iş kazası sonucu maluliyetten doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 1.000.00TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 30.03.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı vekili Av.A.Ç.ile davalılardan M.B.vekili Av. A.M. Ö. geldiler. Diğer davalı R.K. adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Dava 14.10.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 47,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece davacının maddi zararı sigorta tahsisleri peşin sermaye değeri ile karşılandığından maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar davacı vekilince süresinde temyiz edilmiştir. Zararlandırıcı olaya maruz kalan işçinin, sıva ustası olarak çalıştığı inşaat işyerinde demir iskelenin kurulması sırasında kullanılan çelik teli toplarken, iskeleye takılan teli asılıp kurtardığında, yaylanan telin geri gelip gözüne isabet etmesi ile iş kazası sonucu %43,00 oranında meslekte kazanma gücünü yitirdiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanununun 77.maddesinin açık buyruğudur.Dava konusu olay nedeniyle yargılama sırasında düzenlenen 26.10.2006 ve 26.01.2007 tarihli kusur bilirkişi raporlarında davacıya % 75 oranında, işveren ve vekiline ise % 25 oranında kusur verilmiş ve anılan raporlara ve kusur dağılımına davacı tarafça yapılan itiraz edilmesi üzerine yeniden kusur incelemesine gidilmiş ve 07.05.2007 günlü bilirkişi raporunda; olayın davacının % 50, işveren ve vekiline ise % 50 oranında kusurlu hareketleri sonucu meydana geldiği belirtilmiştir. Yerel mahkemece itiraz üzerine alınan üçüncü raporun gerekçesi ile kusur dağılımının uyumlu olmadığı, 26.10.2006 ve 26.01.2007 tarihli kusur bilirkişi raporlarının olaya ve iş hukuku mevzuatına uygun olduğundan bahisle 26.10.2006 ve 26.01.2007 tarihli kusur bilirkişi raporlarını esas almak suretiyle hüküm kurulduğu görülmektedir. Oysa hükme dayanak alınan 26.10.2006 ve 26.01.2007 tarihli kusur bilirkişi raporlarında; bilirkişilerin, İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğünün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde, saptamadıkları anlaşılmaktadır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 524/1 maddesinde “Gözler için tehlikeli olan işlerde çalışan her işçiye, gözün korunması için işe en uygun gözlükler verileceği ve işçilerinde bu gözlükleri kullanacakları” düzenlenmiştir. Davacıya gözünü koruması için uygun koruyucu gözlük, yapılan işle ilgili olarak uyulması gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları ile emniyetli çalışma biçimi hakkında eğitim verilmediği, inşaat işinin fenni yeterliğe haiz teknik eleman gözetiminde yürütülmediği gibi yeterli gözetim ve denetimle tehlikeli çalışma biçiminin engellenmesine yönelik tedbirlerin alınmadığı, emniyetli çalışma alışkanlığının kazandırılmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık bu maddi ve hukuki olgulara göre kusur dağılımının belirlenmesine ilişkindir. İşverenin işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve gerekli araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu, mevzuatta belirtilmese dahi bu yolda alınması gerekli bir tedbir bulunmakta ise bu tedbiri almak zorunda olduğu, işverenin işyerinde kuracağı geniş anlamda bir kontrol mekanizması ile alınan önlemlere uyulmasını sağlamakla da yükümlü olduğu Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Hal böyle olunca, 26.10.2006 ve 26.01.2007 tarihli kusur bilirkişi raporlarının, İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın somut olaya uygun düşen 07.05.2007 tarihli kusur bilirkişi raporundaki kusur dağılımının esas alınmak yerine, inandırıcı güç ve nitelikte olmayan, 77. maddenin öngördüğü koşulları içermeyen 26.10.2006 ve 26.01.2007 kusur raporlarının hükme dayanak alınması isabetsizdir.Öte yandan hükme dayanak alınan kusur bilirkişi raporlarındaki kusur dağılımına göre dahi manevi tazminatın takdirinde hataya düşüldüğü görülmektedir. B.K'nun 47. Maddesinde hakimin bedensel bütünlüğün bozulması halinde olayın özelliklerini göz önünde tutularak zarar görene adalete uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar vereceği öngörülmüştür. Bedensel bütünlük, eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir. Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370) Bu ilkeler gözetildiğinde bir gözünü kaybeden, % 43 oranında sürekli iş göremezliği bulunan davacı yararına hüküm altına alınan 1.000,00-TL manevi tazminatın çok az olduğu açıkça belli olmaktadır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın kapsamına göre sair temyiz itirazlarının ilerde incelenmesine, davacı yararına takdir edilen 750.00 TL. duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 30.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.